'Kentsel dönüşüm ile 20 yılımızı kaybettik'
Gazete Duvar'dan Murat İnceoğlu, İstanbul Belediyesi’nin yeni Deprem Risk Yönetimi ve Kentsel İyileştirme Daire Başkanı Dr. Öğr. Üyesi Tayfun Kahraman ile deprem gerçeği hakkında konuştu.
Yıllarca Marmara’da gerçekleşecek büyük depreme kilitlendik, tam unutmaya başlamıştık ki, 5.8′ büyüklüğündeki sarsıntı bizi yeniden deprem gerçeği ile yüzleştirdi. Tam 20 yıl önce kendimizi kötü sondan kurtarmak için başlayan çalışmalarda ne kadar yol alındı? Bu güne kadar yürütülen kentsel dönüşüm çalışması bizi kötü sondan koruyacak mı? Sorularımızı, İstanbul Belediyesi’nin yeni Deprem Risk Yönetimi ve Kentsel İyileştirme Daire Başkanı Dr. Öğr. Üyesi Tayfun Kahraman’a sorduk. Kahraman her ne kadar göreve yeni başlasa da geçmişte TMMOB Şehir Plancıları Odası Genel Merkezi ve İstanbul Şubesi Yönetim Kurulu üyesi olarak görev yaptığı için kimi sorulara ‘biz’ diyerek yanıt veriyor. Söz konusu hataların sorumlusu, önceki yönetimler olmasına rağmen, bir İstanbullu olarak, ‘kentsel dönüşümde sınıfta kaldık’ diyebiliyor.
Depremin ardından akla ilk gelen ‘afet toplanma alanları’ oldu. Sayıları hakkında farklı açıklamalar var, fark neden kaynaklanıyor?
Bizden önceki yönetim başlatmış ama bizim de devralıp sürdürdüğümüz bir çalışma var. Buna göre şu an 859 tane deprem anında toplanma alanı belirledik. Bu alanlar öyle konumlanıyor ki, bir kişi bir binadan çıktığında en fazla 500 metre mesafede olacak. Hatta bu toplanma alanına giderken şunlar da yapıldı, tahliye koridorları belirlendi, 1-2 metre genişliğinde alanlar, bu alanlar ki toplanma alanlarına nasıl güvenli bir şekilde ulaşabileceklerini belirliyoruz. Örneğin sizin toplanma alanına gitmeniz için daha kısa, kestirme bir yol olmasına rağmen sizi biz oradan değil başka bir yolda, başka bir sokaktan tahliye etmeyi önerebiliriz. Çünkü size kestirme gözüken yolda ağır bir hasar bekliyor olabiliriz. Bunları da İstanbullularla söz verdiğimiz gibi 6 ay içerisinde paylaşacağız.
Mobil verilerle birlikte nasıl tahliye olacağınızı offline bir sistemle girdiğinizde tahliye koridorunun nerede olduğunu, o noktaya nasıl ulaşabileceğinizi göreceksiniz. Burada bir kafa karışıklığı var sadece onu açmak istiyorum. Toplanma alanı ile geçici barınma alanını birbirine karıştırıyoruz. Toplanma alanları afetten sonra en fazla 24 saat kullanılabilecek yerler, paniğin azaltılması, kaotik durumun biraz daha sakinleşmesi için süre açısından kullanılmak üzere kullanılacak. Burada tabii ki içme suyu, çok temel besin ihtiyaçları bir gün yetecek kadar sağlanacak. Ama bu alanlar çadırkentler olayacak, ya da çadır kurulan alanlar olmayacak. Geçici barınma alanlarında bu hizmetler verilecek. Buradan afete maruz kalanların geçici barınma alanlarına eğer ihtiyaçları varsa, yapıları onarılamayacak şekilde hasar aldıysa daha doğrusu yapıları kullanılamayacak durumdaysa, bu kişilerin panikleri devam ediyorsa, bu gibi alanlara tahliye edilecek İstanbullular.
İstanbul’un afet planı ne durumda? Yeniden gözden geçirilecek mi?
Afetin ilk anında hareket kabiliyeti bütün İstanbul için, vatandaşların panik halinde olması nedeniyle kolay olmayacak. Belki İstanbul dışına o sırada çok yoğun bir çıkma talebi olacağı için bizim şu anki kurgumuz ilk 24 saati İstanbullulara deprem toplanma alanlarında geçirttirmek.
Bugün 10 binlerce toplanma alanından bahsediliyor. Ama bu bahsedilenler kentsel boşluklardan ibaret. İnternetten girip baktığınızda size ifade edilen toplanma alanı aslında böyle bir toplanma alanı vasfında değil. Bu alanları belirlerken afetten etkilenme durumlarını da bilmeniz gerekiyor. Bu alan afetten sonra kullanılabilir bir alan olarak olacak mı? İşte esas bizim rakamlarımızın uyuşmama nedeni bu. AFAD’da diyor ki ‘2 bin 870 tane toplanma alanı belirledik biz’, bu da yine aynı şekilde etkilenme durumuna bakılmadan yapılan belirlemeler. Örneğin İstanbul’da bugün tsunami riski de var ve tsunamiden etkilenmesi beklenen alanlar da bu listenin içinde. Yenikapı ve Maltepe toplanma alanlarında drenaj duvarlarının nasıl etkileneceği bilinmiyor. Bu duvarlar çökerse o alan tamamen su altında kalacak, Gölcük’te olduğu gibi. Yine bu listelerde heyelan bölgesi olmasına rağmen toplanma alanı olarak belirlenmiş yerler var.
Bizim belirlediğimiz 859 alan var, bu alanlar bütün standartları karşılayan alanlar. Altyapı çalışmaları için bir ay içerisinde çalışmayı başlatacağız ve 6 ay içerisinde tamamlayacağız. İki yıl içerisinde ise bu alanları sahra hastaneleri ile sahra mutfakları ile donatacağız. Çünkü bu alanlarda tahminen yaklaşık 3 milyon insan olacak bu afetten sonra.
Peki depremin bizi bir daha ne zaman yoklayacağı belirsiz, hepimiz evlerin durumu ile ilgili tedirginiz, ne yapmamızı öneriyorsunuz?
Binaların sağlam olup olmadığını öğrenmek için yapı firmalarına başvurabilirler. Ayrıca kamu kuruluşu olarak biz bir ekip kurmaya çalışıyoruz. Vatandaşlardan gelen talep doğrultusunda yapı sağlam mı değil mi diye tespit yapmak için. Daha kurulmamış olduğu için kurmaya çalışıyoruz diyorum. İstanbul Büyükşehir Belediyesi iştiraklerinden İSTON AŞ. bu hizmeti veriyor. Yapıların şu anki mukavemetlerini ölçmek için hizmet veriyor. İstanbullulara şunu önereceğim, herkes mutlaka hangi tarihte yapılmış olursa olsun bu incelemeyi yaptırsın. Çünkü şöyle bir örnek vereyim, siz yapınıza müdahale etmemiş olabilirsiniz ama alttaki bir dükkan o sırada tefrişini yaparken belki yapının statiğine zarar vermiş olabilir. Bunun gibi unsurların da incelenmesi gerekir. Gerekiyorsa yapılardan karot alınarak inceleme yapılmalı ve hasarlı çıkıyorsa derhal boşaltılmalı.
Peki ya yıkılması gerekir denirse…
6136 sayılı yasa ile gelen bir düzenleme var, boşaltılarak yıkıldıktan sonra yeniden yapılacak binalarda mülk sahiplerinin 18 ay boyunca kiraları devlet tarafından karşılanıyor.
Çünkü o yapılar hiç bir kişinin yaşamasına uygun yapılar değil. Biz de şimdi bu yapıları tespit etmeye çalışıyoruz. Sayın başkan yeni açıkladı biliyorsunuz, 48 bin yapının böyle bir depremde ağır hasar almasını bekliyoruz. Bu da yani 200 bin bağımsız aile demek, hane demek. 200 bin hanenin bulunduğu yapıların 7 ve üzeri depremlerde çok büyük hasar alması bekleniyor. Bu nedenle bu yapılara acilen müdahale etmemiz lazım. Vatandaşların da bize yardımcı olması gerekiyor, bu yapıları kullanmaya son vermeleri ve bununla birlikte bu yapıların yenilenmesi veya güçlendirilmesi, yani bu yapılar için çözüm neyse bunun yerine getirilmesi gerekiyor. Kamu binalarının çoğunun yenilendiği, güçlendirildiği söyleniyor ama bizim yaptığımız tespitlere göre, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne ait binalarının arasında bile riskli yapılar var. Saraçhane’deki İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin merkez binası 2003 yılında güçlendirilmiş, fakat İBB’nin hale güçlendirilmeyi bekleyen binaları var. Kamu yapılarında da durum çok iç açıcı değil. Biliyorsunuz 5.8 büyüklüğündeki orta ölçekli bir depremde bile, yani yapılara hasar vermesi beklenmeyen bir depremde dahi ilköğretim okullarının 24 tanesi ağır hasarlı çıktı ve bu yapılarda eğitime ara verildi. Bu yapılardan 19 tanesi, ki yönetmelikler değiştikten sonra, 1999’dan sonra yapılmış binalar. Bu binalar bu kadar hasar aldığına göre oturup bir düşünmemiz gerekiyor, biz nerede hata yapıyoruz diye. Çünkü 99 depreminden sonra yapılmış binalarda bir hasar beklemezsiniz, ama bunlarında mevzuata uygun yapılmadığını görüyoruz. Bizim de asıl kafamızı kurcalayan sorulardan biri bu. Bu güne kadar hep 99’dan önce yapılan binalara konsantre olunuyordu ama 5.8 bize gösterdi ki, özellikle kamuda 99’dan sonra yapılanlarda da ciddi problemler var.
99 depreminin ardından ilk olarak duyduk ‘Kentsel Dönüşüm’ sözlerini. O zaman dönüşüm için verilen süre gözüme çok gelmiş ve insanlar bu kadar süre riskli yapılarda mı oturacaklar demiştim. 20 yılda Kentsel dönüşümün yüzde kaçı gerçekleşti?
Şu anda size bir yüzde veremem ama gözlemsel olarak baktığımızda esas riskli alanlara müdahale etmedik biz İstanbul’da. Belli noktalarda, bahsettiğiniz gibi, Zeytinburnu Sümer Mahallesi kentsel dönüşüm projesinde ilk pilot bölgeydi. Kentsel dönüşüm çalışması yapıldı, oradaki konutlar yıkıldı ve yerlerine yeni konutlar yapıldı. Tabii ki afete dayanıklı konutlar yapıldı. Fakat bu çalışmalar, özellikle afet odaklı çalışmalar orada kaldı. Kentsel dönüşümün aslında anlamını değiştirdik. Ne oldu kentsel dönüşüm? Kentsel dönüşüm aslında kent merkezinde özellikle değer anlamında, kentsel rant değeri ihtiva eden alanların dönüşümü haline geldi. Bugün İstanbul’daki riskli alanlara ve İstanbul’da 6136 sayılı yasa ile riskli alan ilan edilmiş alanlara baktığımızda aslında fotoğrafın birbiri ile uyuşmadığını görüyoruz. Riskli alan başka yerde ama kanuna göre riskli alan ilan edilen alanlar başka yerde. Bunun da nedeni bugüne kadar hep kentsel dönüşüme değer yaratmak üzerinden bakmamız. Sonuçta esas riskli olan alanlara baktığınızda bu alanların değer oluşturma olasılığı yok ve bu alanlara müdahale edilmemiş. Gerçek riski orada kaçırdık ve bu alanlara müdahale etmedik. Gerçek riski orada kaçırdık. Rant odaklı bir kentsel dönüşüm yapılmış. Kentsel dönüşüm yapıldı mı? Yapıldı. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin bu anlamda çalışmaları oldu mu? Evet oldu. Ama baktığınızda asıl çoğunluğun bu rant odaklı kentsel dönüşüm ile birlikte sürecin heba edildiğini görüyoruz. 20 yıl çok uzun bir süre, şu an bizim önümüzde koyduğumuz hedef, yine Sayın Başkan’ın belirttiği gibi yılda 20 bin bağımsız birimi yenilemek. Tabii ki bunun bir faturası olacak, bu faturayı hem İBB hem vatandaşlar birlikte üstlenerek bunun altından kalkmaya çalışacağız. Şu anda da uluslararası fonlardan ve ülke içerisindeki fonlardan bir kaynak arayışı içerisindeyiz. Çünkü İBB’nin de bütçesinin çok çok üzerinde bir rakama tekamül ediyor. Hemen start vermemiz gerekiyor, 20 yıl kaybettik ama bir 20 gün daha kaybedecek zamanımız yok, hemen müdahale etmemiz gerekiyor. Bu nedenle şimdi çalışmalarına başladık. Rant odaklı yaklaşırsanız, hele ki bugünün piyasa koşullarında hiç bir proje gerçekleştiremezsiniz . O nedenle kamunun elini taşın altına koyması gerekiyor. Hızla bu sürecin ilerlemesi gerekiyor. Aksi taktirde bugün Fikirtepe örneğinde olduğu gibi özel sektöre terk ettiğinizde neler olduğunu gördük. Özel sektör bazı yerlerde projelerini gerçekleştirebildi, bazı yerlerde gerçekleştiremedi, bazı müteahhitler iflas ettiler, bazıları şu an konut satmaya çalışıyorlar. Ama yapıları yıkılmış olan Fikirtepelilerin aldıkları kira yardımları da sona erdi, ama konutları yerlerinde de değil. Yeni konutları da yapılmamış durumda. O nedenle biz sürecin başından itibaren garantör olarak işin başında olacağız. On yıl içerisinde hedefimiz 200 bin bağımsız birimin, yani bahsettiğim 48 bin çok ağır hasar alması beklenen binaların tümünü yenilemek, ya parsel bazında ya bölgesel olarak yenilemek.
Nurettin Sözen döneminde sosyal konut üretmek için kurulan KİPTAŞ vardı, sonra lüks konut üretmeye başladı, yeniden eski günlerine dönecek mi?
KİPTAŞ aslında üst sınıfa yönelik konut yapma telaşına düştüğü için sosyal konut yapmayı atlamış, bugün ne yazık ki hala daha KİPTAŞ’ın elindeki konut stokuna baktığınızda, elinizde stok çok değil. Elindeki stokun da büyük kısmının üst sınıfa yönelik olduğunu görüyorsunuz. KİPTAŞ bizim en büyük çözüm ortaklarımızdan biri olacak. Yine Ekrem İmamoğlu’nun seçim vaadleri arasında vardı, biz artık sosyal konut üreteceğiz hatta kiralık konut üreteceğiz. Belediye eliyle kiracıları da gözeten piyasadaki özellikle kira fiyatları üzerindeki spekülasyonu bir anlamda düzenlemek üzere kiralık konut üreteceğiz. KİPTAŞ bu alana geri dönecek. Vatandaşlar müteahhit ile anlaşmasına rağmen, ‘Siz daha az da verseniz, biz Büyükşehir Belediyesi’nin iştiraki olan KİPTAŞ ile çalışmak istiyoruz’ diyorlar. Çünkü vatandaşın özel sektöre de güveni kalmamış. Elbette KİPTAŞ’ın da bir kapasitesi var. Bölümler halinde çalışmayı sürdüreceğiz.
Mimarlar Odası, İstanbul’un yapı stoku olarak fazlası olduğunu söyledi. Ne durumdayız?
İstanbul’un yapı stokunu araştırıyoruz. Tespitlerimize göre mevcut yapıların yüzde 30’u boş ama bunların büyük çoğunluğu niteliksiz yani içinde oturulmayacak durumda olduğu için boş. Fakat imal edilmiş yani bitirilmiş ama boş olan ya da yatırım amacıyla alınmış ama boş tutulan konut stoku da var. Bugünlerde inşaat sektörünün temsilcileri ile bir irtibata başladık, onlardan bu yapı stokuna ilişkin bilgi istiyoruz. Asıl yapmamız beklenen şey ise bu konutları satın alabiliyorsak satın alıp ihtiyacı olan vatandaşları bu konutlara yerleştirmek. Yani hızlıca müdahaledense mevcut üretilmiş olan yapı stokunu eritmek. Tabi burada belli kaygılarımız var, özellikle bu büyüklükte konut alımını teşvik ettiğinizde piyasa koşulları içerisinde fiyat artışına neden olunabilir mi? Bu kaygıları da giderebilecek bir model arayışı içerisindeyiz. Bunun da bir hukuki düzenlemesi olması gerekiyor. Müteahhitin maliyeti üzerine ona küçük bir kar payı bırakıp satın almak şeklinde olabilir mi gibi girişimler şu anda düşünülüyor. Bankaların ellerinde yeni yapı stokları var, çeşitli modellerle bunları tespit etmeye çalışıyoruz. Yani öyle bir afet durumunda veya şu anda kullanılabilecek yapı stokunu belirlemeye çalışıyoruz.
Peki kentsel dönüşüm İstanbul’un sosyal yapısını nasıl etkiliyor? Beraberinde bir ‘soylulaştırma’ meydana geldiği eleştirileri var, önümüzdeki dönemde bu da göz önüne alınacak mı?
Özellikle kent merkezinde yapılan konutlar hep üst sınıfa yönelik konutlar oluyor. Yüksek katlı, işletme maliyeti çok yüksek yapılar inşa ediliyor. Yüksek donatılar var, güvenliği filan var. Fakat orada yaşayan insanlara baktığımızda ise asgari ücretli bir çalışanın ayda bin lira apartman maliyeti ödemesini bekleyemezsiniz. Böyle bir tablo koyduğunuz zaman insanların karşısına bu yerinde bir dönüşüm olmaz. Siz orayı satıp başka bir yerde, İstanbul’un dış çeperinde yeni bir yer seçmesini zorunlu hale getirirsiniz bunun adı kentsel dönüşüm değildir. İstanbul’a bu çok yapıldığı için altını çiziyorum. Esasında her sosyal sınıfa uygun konut projeleri gerçekleştirilmesi gerekiyor. Biliyorsunuz Sulukule’de de benzer projeler gerçekleştirildi. Oradaki Roman vatandaşların tamamen lüks üst sınıfa yönelik konutlarda yaşaması beklendi. Oraları terk ettiler, gittikleri Kayabaşı’nda da yaşayamadılar. Çünkü başka bir kültüre aittiler ve o kültürü yansıtan bir konut dokusu içinde yaşıyorlardı. Siz o konutları tamamen ortadan kaldırdınız. O insanları yaşayamaz hale getirdiniz. Bir taraftan buradaki mahallelerdeki yaşam kültürünü de komşuluk ilişkilerini de yaşatmak gerekiyor. Ama biz kentsel dönüşümü sadece inşaat yapmakla eş anlamlı gördüğümüz için arkasında ekonomik, sosyal, sınıfsal temelleri okumadığımız için ve bunlara ilişkin sosyal politikalar gerçekleştirmediğimiz için de şu anda sınıfta kalmış durumdayız kentsel dönüşüm açısından.