Ekonomi
28 Şub 2015 12:38
Son Güncelleme: 10 Oca 2019 02:25
Faizde çarpıcı rakamlar
-"Biz kişi başına 6 bin 699 dolar kredi kullanmışız, buna karşılık 553 dolar faiz ödemişiz. Yanan yıkılan Yunanistan kişi başına 29 bin 971 dolar kredi kullanmış, buna karşılık 45 dolar faiz ödemiş. Portekiz de kişi başına 53 bin 971 dolar kredi kulanmış, buna karşılık 81 dolar ödemiş. Sorun burada.
TBMM KİT Komisyonu Başkanı Hasan Fehmi Kinay, Türkiye'nin bu kadar
yüksek faizi hak etmediğini belirterek, Merkez
Bankası'nın derhal durumu gözden geçirip faiz oranlarını kısa
vadede yüzde 5 seviyelerine çekmesini beklediklerini
söyledi.
Kinay, Türkiye'de bir süreden beri faiz tartışmalarının yaşandığını, Cumhurbaşkanı Recep Tayip Erdoğan, Başbakan Ahmet Davutoğlu ve bazı bakanların verdiği tepkilerle, Merkez Bankası'nın faiz oranlarını yeterince düşürmediği, bunun ekonominin genelinde olumsuzluk oluşturduğunun ifade edildiğini kaydetti.
Merkez Bankası politika faiz oranlarının, tek başına her şeyi ifade etmeyebileceğini ancak önemli bir gösterge ve etken olduğuna işaret eden Kinay, "Faiz oranlarının neden düşürülmesini istiyoruz? Tartışmaya siyasi olarak neden katılıyoruz? Sebebi gayet açık....Türkiye yatırım ihtiyacı olan, büyüme imkanları yüksek bir ülkedir. Faiz politikasını iyi yönetebilirsek, buradan alacağımız bir avantajla büyüme oranlarınız artırabiliriz. Büyüme oranları da işsizliğimizi azaltır, Türkiye'nin rekabet gücüne rekabet katar" dedi.
Konuyu bazı ülkelerle karşılaştırdığını belirten Kinay, şöyle konuştu:
"AB, şu anda büyüyemiyor. AB neredeyse negatif durumda. İtalya'nın büyüme oranı eksi 1,9, Yunanistan'da eksi 3,9, Portekiz'de eksi 1,4, İspanya'da eksi 1,2...Genel olarak Avrupa'da bize benzer ülkelerin büyüme konusunda sorunlu olduğunu görüyoruz ve bu ülkelerde ciddi işsizlik problemi var. Dış ticaret hacmi ile milli gelir arasındaki ilişkiye baktığımızda, hemen hemen bu ülkelerle Türkiye'nin benzer olduğunu görüyoruz. Aslında Türkiye, dış ticaret hacmi milli gelire oranladığımızda çok da kötü değil.
İtalya'dan yüzde 54,8, bizde 57,9. Ortalama bakacak olduğumuzda Avrupa'da dış ticaret hacmi bize benzeyen ülkelerde yüzde 60 seviyesinde, bizde de hemen hemen aynı düzeyde. Bir kere kur problemi varsa Avrupa'da bize benzer ülkeler gibi bizim de benzeri sorunda olmamız gerekir. Ancak Avro bölgesinde oldukları için bunun kendilerine kazandırdığı istikrar söz konusu...Bu istikrar onların politika faiz oranlarını da çok ciddi şekilde etkiliyor.
AB şöyle bir sorun yaşıyor; bizim yüzde 7,50 olan yerde, onların politika faiz oranları binde 5. Faiz oranlarının bu kadar düşük olması tek başına yeterli değil, büyümeyi sağlayamıyor. Burada bazı koşulların bir arada, birbirlerini destekleyecek şekilde olması lazım. Bunların biri faiz oranları, krediye erişilebilirlik ama çok daha önemlisi dinamik pazarın olmasıdır. AB pazarı, o üretim gücüne uygun değil, küçük kalıyor.
Almanya, Fransa gibi ülkeler dışındakiler, ciddi pazar sorunu yaşıyor. Üç sac ayağı olarak fiyat istikrarı olacak, faizler istikrarlı olacak, ekonomide denge faz oranları makul seviyelerde kurulacak, keza kur da çok oynak olmayacak belli makul denge düzeyinde olacak. Bu elverişli ortamı Türkiye'nin taşıdığı potansiyel, kredi faizleri anlamında makul düzeye indirmemizi gerekli kılıyor. Siyasi istikrar çok çok önemli. AB'de istikrar bozuldu, Yunanistan'da, İtalya'da...Bizim siyasi istikrardan yararlanarak ve bunu baz alarak faiz oranlarında daha hızlı mesafe almamız gerekirdi."
Merkez Bankası cephesinden bakıldığında dolara tepki olarak faizin gündeme geldiğini belirten Kinay, "'döviz kurları çok yükselirse Türkiye'nin ithalat maliyetleri artacak, o da enflasyonu etkileyeceği için fiyat istikrarını bozar" dendiğini kaydetti. Merkez Bankası'nın Dolara verdiği tepkinin, kendi görev alanına giren fiyat istikrarını sağlamak ve enflasyonu düşürmekle ilgili olduğunu anlatan Kinay, bu nedenle "ben kura tepki vermek zorundayım, bunun için elimdeki araç faiz" yaklaşımı içinde olduğunu söyledi.
Kinay "Biz faiz oranlarını artırdığımızda Türkiye'ye sıcak para getiriyoruz. Bu, Türkiye ekonomisine bir fayda sağlamıyor. Türk Lirası kıymetliyse, döviz fiyatları düşük olduğu için ithalat cazip hale geliyor. İthalat cazip hale geldiğinde göreceli olarak ithalata bağlı büyümeden bahsedebiliriz ama bu sağlıklı değil. Başkalarının tasarruflarını kullanarak büyümeyi finanse ediyoruz, bu istenen bir şey değil. Türk Lirası kıymetli olduğu sürece, Türkiye'nin tasarruf açığı büyümüş, tüketime daha fazla yönelmiş. Çok büyük reel faiz öderseniz ülkeye ciddi yabancı sermaye girişi olur. Bu yabancı sermaye girişiyle birlikte Türk Lirası değerlenir. Ama bu sonuç itibarıyla Türkiye'nin tasarruf eğilimini azaltır, tüketim eğilimini artırır. Siz en başta temel sorununuz olan tasarruf açığınızı büyütürsünüz" dedi.
-"Merkez Bankası neden bu kadar direniyor, anlamıyoruz"
Teknik konuya popülarite kazandıranın siyasi üst düzeyde faiz konusunu tartışma haline getirmeleri olduğunu anlatan Kinay, "Merkez Bankası'nın aldırış etmemesini açıkça anlamak mümkün değil. Neden bu kadar direniyorlar diye anlamak istiyoruz ama buna anlam veremiyoruz. Kendileri, 'biz döviz kurlarına tepki vermek için bunu yaptık' diyebilirler ama bu kısa vadeli çözüm olur. Asıl üzerinde durmamız gereken; yüksek faiz politikası, Türkiye ekonomisini tahrip edebilir. Bu riskle karşı karşıyayız" diye konuştu.
Kinay, Türkiye gibi siyasi istikrarı olan bir ülkenin bu kadar yüksek faizi hak etmediğini belirterek, şöyle konuştu:
"Biz kişi başına 6 bin 699 dolar kredi kullanmışız. Buna karşılık, 553 dolar faiz ödemişiz. Yanan yıkılan Yunanistan kişi başına 29 bin 971 dolar kredi kullanmış, buna karşılık 45 dolar faiz ödemiş. Portekiz 'de kişi başına 53 bin 971 dolar kredi kulanmış, buna karşılık 81 dolar ödemiş. Sorun burada. Bizden çok daha fazla kredi kullandığı halde daha düşük faz ödeyen ülkeler Türkiye'den daha mı üretken, daha mı fazla ihracat yapabiliyor, daha büyük ekonomiye mi sahip, daha mı siyasi istikrara sahip. Değil. O halde biz bu yüksek faizi hak etmiyoruz. Güney Afrika'da faiz oranı yüzde 5,75. Cari açığı yüzde 6, büyümesi yüzde 2,2, işsizlik oranı yüzde 24 ve istikrarsızlık var. Bizde yüzde 7,50...Bizim beklentimiz 2 puan düşürülmesiydi. Son 0,25 baz puan yerine 2 civarında yapılsaydı, Güney Afrika ile eşdeğer olacaktık. Türkiye, bu yüksek faize rağmen Güney Afrika'ye göre iki kat daha hızlı büyüyen ülke. Bırakın Türkiye hazır bu kadar elverişli ortam bulmuşken büyüsün. Ağustos ayında Cumhurbaşkanı birinci turda seçildi. Bir Merkez Bankası Başkanı'na verilebilecek en büyük destektir bu.
Erdoğan'ın Cumhurbaşkanı olarak ülkedeki siyasi istikrarı sağlayan temel unsurlardan birisi olması, toplumu bir anlamda koalisyon dönemlerinde mukayese edilemeyecek kadar ülkeyi sağlam temellere taşıyor. Ya bunlar koalisyon dönemlerinde işbaşında olsaydı, o zaman yanmıştık. Genel seçimlerde bir koalisyon dönemine gitmediğimiz de aşikar. Bir yıl ekonomi için çok değerlidir. Bu elverişli ortamı kullanamadık. Bir senelik dönemi elverişli hale getirmemiz lazım. 17-25 Aralık ve Gezi olayları Türkiye'nin büyümesi önünde ciddi engel teşkil etti. Paralel yapıyla mücadele bir anlamda Türkiye'nin ekonomik istikrarı açısından da verilmesi gereken bir mücadele."
Türkiye'nin faiz oranlarını en azından Güney Afrika'daki yüzde 5,75'e çekebilmesi gerektiğini savunarak, "Güney Afrika'da kamu borcunun mili gelire oranı yüzde 44, bizde yüzde 37. Merkez Bankası neredeyse bütçe açığı olmayan bir ülkenin para politikasını yönetiyor. Daha rahat edebileceği başka ortam bulamaz. Bu kadar az borcu olan, borcunu çevirme imkanı olan, bütçesi açık vermeyen bir ülkede Merkez Bankası nasıl olur da bu kadar dinamik ülkenin faiz oranlarını bu seviyede tutar? Bunu fiyat istikrarı için yapıyorum demek doğru yaklaşım değil, kabul etmiyoruz. Bu yıl için bütün beklentiler olumlu. Merkez Bankası'nın Türkiye'ye bir yıl daha kaybettirmemesi lazım. Derhal durumu gözden geçirip, faiz oranlarını kısa vadede yüzde 5 seviyelerine çekmesini bekliyoruz. Türkiye; eğer yüzde 4-5 faiz oranı olsa yüzde 5,5-6 oranında büyüme imkanı sağlar" diye konuştu.
-"Yatırım ortamının iyileştirilmesi konusunda eksiklikler giderilmeli"
Ekonomi yönetiminin ihracat ve turizm teşvik paketi hazırlamasına ihtiyaç olduğunu belirten Kinay, aynı şekilde yabancı sermayenin Türkiye'ye teşvikiyle ilgili de çalışmalar yapılması gereğini savundu. Kinay, "Bir süredir yatırımcılar şikayetçi durumda. Yatırım ortamının iyileştirilmesi konusunda eksiklikleri gidermeliyiz" dedi.
Türkiye'de faizin toptan tartışılmaması gerektiğini, yatırım faiz oranının ayrıca değerlendirilmesi gerektiğini belirten Kinay, kalkınma ve yatırım bankalarının kullandırdığı kredilerin çok düşük seviyede olduğunu, bütün sistemin ticari krediler üzerinden yürüdüğünü söyledi. Kinay, kalkınma ve yatırım bankalarının kullandırdığı kredinin yüzde 5 seviyesinde olduğuna işaret ederek, bunun yükseltmesi gerektiğini kaydetti.
Kalkınma ve yatırım bankalarının kaynak ihtiyacını Hazine'nin araya girerek çözmesi gerektiğini ileri süren Kinay, "Bunlara bizim kaynak aktarmamız lazım. Yatırım kredisine erişebilme imkanını artırıp, faiz oranlarını da desteklersek Türkiye yatırım cennetine dönüşür. Yabancı da yerli sermaye de olsa kaynak ihtiyacı var. Bunun kalkınma ve yatırım bankalarınca düşük faiz ve uzun vadeli krediyle karşılanması lazım. Bankacılık sektörü kredi hacmi çok hızlı büyüyor ama kalkınma ve yatırım bankaları buna eşlik etmiyor. Ortalama 12 yıllık dönemde kredilerimizi yüzde 32 büyütmüşüz ama kalkınma ve yatırım bankalarının yıllık kredi artışı yüzde 3,8 seviyesinde kalmış" dedi.
Kinay, Türkiye'de bir süreden beri faiz tartışmalarının yaşandığını, Cumhurbaşkanı Recep Tayip Erdoğan, Başbakan Ahmet Davutoğlu ve bazı bakanların verdiği tepkilerle, Merkez Bankası'nın faiz oranlarını yeterince düşürmediği, bunun ekonominin genelinde olumsuzluk oluşturduğunun ifade edildiğini kaydetti.
Merkez Bankası politika faiz oranlarının, tek başına her şeyi ifade etmeyebileceğini ancak önemli bir gösterge ve etken olduğuna işaret eden Kinay, "Faiz oranlarının neden düşürülmesini istiyoruz? Tartışmaya siyasi olarak neden katılıyoruz? Sebebi gayet açık....Türkiye yatırım ihtiyacı olan, büyüme imkanları yüksek bir ülkedir. Faiz politikasını iyi yönetebilirsek, buradan alacağımız bir avantajla büyüme oranlarınız artırabiliriz. Büyüme oranları da işsizliğimizi azaltır, Türkiye'nin rekabet gücüne rekabet katar" dedi.
Konuyu bazı ülkelerle karşılaştırdığını belirten Kinay, şöyle konuştu:
"AB, şu anda büyüyemiyor. AB neredeyse negatif durumda. İtalya'nın büyüme oranı eksi 1,9, Yunanistan'da eksi 3,9, Portekiz'de eksi 1,4, İspanya'da eksi 1,2...Genel olarak Avrupa'da bize benzer ülkelerin büyüme konusunda sorunlu olduğunu görüyoruz ve bu ülkelerde ciddi işsizlik problemi var. Dış ticaret hacmi ile milli gelir arasındaki ilişkiye baktığımızda, hemen hemen bu ülkelerle Türkiye'nin benzer olduğunu görüyoruz. Aslında Türkiye, dış ticaret hacmi milli gelire oranladığımızda çok da kötü değil.
İtalya'dan yüzde 54,8, bizde 57,9. Ortalama bakacak olduğumuzda Avrupa'da dış ticaret hacmi bize benzeyen ülkelerde yüzde 60 seviyesinde, bizde de hemen hemen aynı düzeyde. Bir kere kur problemi varsa Avrupa'da bize benzer ülkeler gibi bizim de benzeri sorunda olmamız gerekir. Ancak Avro bölgesinde oldukları için bunun kendilerine kazandırdığı istikrar söz konusu...Bu istikrar onların politika faiz oranlarını da çok ciddi şekilde etkiliyor.
AB şöyle bir sorun yaşıyor; bizim yüzde 7,50 olan yerde, onların politika faiz oranları binde 5. Faiz oranlarının bu kadar düşük olması tek başına yeterli değil, büyümeyi sağlayamıyor. Burada bazı koşulların bir arada, birbirlerini destekleyecek şekilde olması lazım. Bunların biri faiz oranları, krediye erişilebilirlik ama çok daha önemlisi dinamik pazarın olmasıdır. AB pazarı, o üretim gücüne uygun değil, küçük kalıyor.
Almanya, Fransa gibi ülkeler dışındakiler, ciddi pazar sorunu yaşıyor. Üç sac ayağı olarak fiyat istikrarı olacak, faizler istikrarlı olacak, ekonomide denge faz oranları makul seviyelerde kurulacak, keza kur da çok oynak olmayacak belli makul denge düzeyinde olacak. Bu elverişli ortamı Türkiye'nin taşıdığı potansiyel, kredi faizleri anlamında makul düzeye indirmemizi gerekli kılıyor. Siyasi istikrar çok çok önemli. AB'de istikrar bozuldu, Yunanistan'da, İtalya'da...Bizim siyasi istikrardan yararlanarak ve bunu baz alarak faiz oranlarında daha hızlı mesafe almamız gerekirdi."
Merkez Bankası cephesinden bakıldığında dolara tepki olarak faizin gündeme geldiğini belirten Kinay, "'döviz kurları çok yükselirse Türkiye'nin ithalat maliyetleri artacak, o da enflasyonu etkileyeceği için fiyat istikrarını bozar" dendiğini kaydetti. Merkez Bankası'nın Dolara verdiği tepkinin, kendi görev alanına giren fiyat istikrarını sağlamak ve enflasyonu düşürmekle ilgili olduğunu anlatan Kinay, bu nedenle "ben kura tepki vermek zorundayım, bunun için elimdeki araç faiz" yaklaşımı içinde olduğunu söyledi.
Kinay "Biz faiz oranlarını artırdığımızda Türkiye'ye sıcak para getiriyoruz. Bu, Türkiye ekonomisine bir fayda sağlamıyor. Türk Lirası kıymetliyse, döviz fiyatları düşük olduğu için ithalat cazip hale geliyor. İthalat cazip hale geldiğinde göreceli olarak ithalata bağlı büyümeden bahsedebiliriz ama bu sağlıklı değil. Başkalarının tasarruflarını kullanarak büyümeyi finanse ediyoruz, bu istenen bir şey değil. Türk Lirası kıymetli olduğu sürece, Türkiye'nin tasarruf açığı büyümüş, tüketime daha fazla yönelmiş. Çok büyük reel faiz öderseniz ülkeye ciddi yabancı sermaye girişi olur. Bu yabancı sermaye girişiyle birlikte Türk Lirası değerlenir. Ama bu sonuç itibarıyla Türkiye'nin tasarruf eğilimini azaltır, tüketim eğilimini artırır. Siz en başta temel sorununuz olan tasarruf açığınızı büyütürsünüz" dedi.
-"Merkez Bankası neden bu kadar direniyor, anlamıyoruz"
Teknik konuya popülarite kazandıranın siyasi üst düzeyde faiz konusunu tartışma haline getirmeleri olduğunu anlatan Kinay, "Merkez Bankası'nın aldırış etmemesini açıkça anlamak mümkün değil. Neden bu kadar direniyorlar diye anlamak istiyoruz ama buna anlam veremiyoruz. Kendileri, 'biz döviz kurlarına tepki vermek için bunu yaptık' diyebilirler ama bu kısa vadeli çözüm olur. Asıl üzerinde durmamız gereken; yüksek faiz politikası, Türkiye ekonomisini tahrip edebilir. Bu riskle karşı karşıyayız" diye konuştu.
Kinay, Türkiye gibi siyasi istikrarı olan bir ülkenin bu kadar yüksek faizi hak etmediğini belirterek, şöyle konuştu:
"Biz kişi başına 6 bin 699 dolar kredi kullanmışız. Buna karşılık, 553 dolar faiz ödemişiz. Yanan yıkılan Yunanistan kişi başına 29 bin 971 dolar kredi kullanmış, buna karşılık 45 dolar faiz ödemiş. Portekiz 'de kişi başına 53 bin 971 dolar kredi kulanmış, buna karşılık 81 dolar ödemiş. Sorun burada. Bizden çok daha fazla kredi kullandığı halde daha düşük faz ödeyen ülkeler Türkiye'den daha mı üretken, daha mı fazla ihracat yapabiliyor, daha büyük ekonomiye mi sahip, daha mı siyasi istikrara sahip. Değil. O halde biz bu yüksek faizi hak etmiyoruz. Güney Afrika'da faiz oranı yüzde 5,75. Cari açığı yüzde 6, büyümesi yüzde 2,2, işsizlik oranı yüzde 24 ve istikrarsızlık var. Bizde yüzde 7,50...Bizim beklentimiz 2 puan düşürülmesiydi. Son 0,25 baz puan yerine 2 civarında yapılsaydı, Güney Afrika ile eşdeğer olacaktık. Türkiye, bu yüksek faize rağmen Güney Afrika'ye göre iki kat daha hızlı büyüyen ülke. Bırakın Türkiye hazır bu kadar elverişli ortam bulmuşken büyüsün. Ağustos ayında Cumhurbaşkanı birinci turda seçildi. Bir Merkez Bankası Başkanı'na verilebilecek en büyük destektir bu.
Erdoğan'ın Cumhurbaşkanı olarak ülkedeki siyasi istikrarı sağlayan temel unsurlardan birisi olması, toplumu bir anlamda koalisyon dönemlerinde mukayese edilemeyecek kadar ülkeyi sağlam temellere taşıyor. Ya bunlar koalisyon dönemlerinde işbaşında olsaydı, o zaman yanmıştık. Genel seçimlerde bir koalisyon dönemine gitmediğimiz de aşikar. Bir yıl ekonomi için çok değerlidir. Bu elverişli ortamı kullanamadık. Bir senelik dönemi elverişli hale getirmemiz lazım. 17-25 Aralık ve Gezi olayları Türkiye'nin büyümesi önünde ciddi engel teşkil etti. Paralel yapıyla mücadele bir anlamda Türkiye'nin ekonomik istikrarı açısından da verilmesi gereken bir mücadele."
Türkiye'nin faiz oranlarını en azından Güney Afrika'daki yüzde 5,75'e çekebilmesi gerektiğini savunarak, "Güney Afrika'da kamu borcunun mili gelire oranı yüzde 44, bizde yüzde 37. Merkez Bankası neredeyse bütçe açığı olmayan bir ülkenin para politikasını yönetiyor. Daha rahat edebileceği başka ortam bulamaz. Bu kadar az borcu olan, borcunu çevirme imkanı olan, bütçesi açık vermeyen bir ülkede Merkez Bankası nasıl olur da bu kadar dinamik ülkenin faiz oranlarını bu seviyede tutar? Bunu fiyat istikrarı için yapıyorum demek doğru yaklaşım değil, kabul etmiyoruz. Bu yıl için bütün beklentiler olumlu. Merkez Bankası'nın Türkiye'ye bir yıl daha kaybettirmemesi lazım. Derhal durumu gözden geçirip, faiz oranlarını kısa vadede yüzde 5 seviyelerine çekmesini bekliyoruz. Türkiye; eğer yüzde 4-5 faiz oranı olsa yüzde 5,5-6 oranında büyüme imkanı sağlar" diye konuştu.
-"Yatırım ortamının iyileştirilmesi konusunda eksiklikler giderilmeli"
Ekonomi yönetiminin ihracat ve turizm teşvik paketi hazırlamasına ihtiyaç olduğunu belirten Kinay, aynı şekilde yabancı sermayenin Türkiye'ye teşvikiyle ilgili de çalışmalar yapılması gereğini savundu. Kinay, "Bir süredir yatırımcılar şikayetçi durumda. Yatırım ortamının iyileştirilmesi konusunda eksiklikleri gidermeliyiz" dedi.
Türkiye'de faizin toptan tartışılmaması gerektiğini, yatırım faiz oranının ayrıca değerlendirilmesi gerektiğini belirten Kinay, kalkınma ve yatırım bankalarının kullandırdığı kredilerin çok düşük seviyede olduğunu, bütün sistemin ticari krediler üzerinden yürüdüğünü söyledi. Kinay, kalkınma ve yatırım bankalarının kullandırdığı kredinin yüzde 5 seviyesinde olduğuna işaret ederek, bunun yükseltmesi gerektiğini kaydetti.
Kalkınma ve yatırım bankalarının kaynak ihtiyacını Hazine'nin araya girerek çözmesi gerektiğini ileri süren Kinay, "Bunlara bizim kaynak aktarmamız lazım. Yatırım kredisine erişebilme imkanını artırıp, faiz oranlarını da desteklersek Türkiye yatırım cennetine dönüşür. Yabancı da yerli sermaye de olsa kaynak ihtiyacı var. Bunun kalkınma ve yatırım bankalarınca düşük faiz ve uzun vadeli krediyle karşılanması lazım. Bankacılık sektörü kredi hacmi çok hızlı büyüyor ama kalkınma ve yatırım bankaları buna eşlik etmiyor. Ortalama 12 yıllık dönemde kredilerimizi yüzde 32 büyütmüşüz ama kalkınma ve yatırım bankalarının yıllık kredi artışı yüzde 3,8 seviyesinde kalmış" dedi.