Yan yana tarla dört kat fatura

Çok tartışılan kaçak elektriğin fotoğrafını çekmek için yola çıktığımız Güneydoğu’da ikinci durağımız Şanlıurfa’nın pamuk tarlaları oldu. Bölgede en büyük kayıp-kaçak yüzde 95’lere varan oranla tarımsal sulamada yaşanıyor. DEDAŞ’ın kapsadığı bölgede, tarım sektöründe 4 milyar kilovat saatin üzerinde

Harran Ovası’nda iki tarla düşünün yan yana. Pamuk tarlaları, göz alabildiğine yemyeşil… Aynı güneşi, aynı toprağı paylaşan iki tarla arasında bir fark var ki, buradaki çiftçiler için hayati önem taşıyor. Nedir bu fark? Birinin suyu Güneydoğu Anadolu Projesi (GAP) barajlarından geliyor, birisi ise kuyularla yer altından su çekiyor. Baraj suyu ovadaki tüm tarlalara gitmiyor çünkü ya su kanalı arazisinden geçmiyor ya da tarlanın arazi kodu kanalın geçtiği seviyeye göre yüksek kalıyor. Bu nedenle bazı tarlalarda, fazla elektrik kullanılarak, yerin metrelerce altından su çekilerek, tarla sulanıyor. Fakat bu yöntem, çiftçinin üretim maliyetlerini artırıyor. Ayrıca yeraltı sularının tükenmesi açısından tehlike arz ediyor. Baraj suyu ise yer altı suyu kullanmaya kıyasla daha ucuz, bölgedeki ismi de zaten “cazibe suyu”.

O 2 BİN BEN 9 BİN ÖDÜYORUM
Çiftçiler bunu basitçe “Cazibeli, çünkü kendi ayağıyla size gelen su” sözleriyle tarif ediyor. Harran Ovası’nı gezerken, çiftçi Hüseyin Başak hemen yandaki tarlaya işaret ederek, “İki komşu tarlayız. Cazibe suyu kullanan tarlanın 100 dönüm için aylık 2 bin lira elektrik masrafı var. Bizim gibi yeraltından pompalarla su çeken bir tarlanın ise 9 bin lira. Elektrik maliyeti çok yüksek. Tarladan aldığımızı tarlaya veriyoruz” diye dert yanıyor.

Şanlıurfa’nın pamuk tarlalarında sıkıntıların temelinde işte bu ayrım yatıyor. Cazibe suyundan faydalanamayan çiftçi, kendi maliyetinin daha yüksek olduğu şikâyetiyle elektrik faturalarını ödemekten kaçınıyor.

Ya da elektrik faturası için devletin belli bir teşvik uygulamasını istiyor. Sabahın ilk ışıklarında Harran Ovası’nda çiftçi Hüseyin Bey ile gezerken, sıcaklık 40 dereceyi aşıyor. Hüseyin Bey’in suratı asık, “Elektrikler sürekli kesildiği için tarlaya su veremiyoruz. Su gelene kadar ürün kavrulacak. İnanın tarlayı böyle görünce moralim bozuluyor, eve gidiyorum.

Pamuklar çiçeklenmeye başladı. 45 derece sıcakta çalışıyoruz, emeğin karşılığını alamıyoruz. Elektriği kesmeyin, mahsulü öldürmeyin” diyor. Faturalarını ödediğini de söyleyen Hüseyin Bey, kesintiler nedeniyle ürün hasadın yüzde 30-40 düşeceğini dile getiriyor.

SURİYE’YE BOŞA AKIYOR
Hüseyin Bey’in elektriği, muhtemelen bölgede faturasını ödemeyen başkaları nedeniyle kesiliyor. Elektrik kesintileri konusundaki tartışmalı pek çok noktadan biri de aslında bu; yani kurunun yanında yaşın da yanması durumu. Siz faturanızı şöyle ya da böyle ödüyorsunuz ama komşularınız ödemeyince yapılan kesinti sizi de karanlıkta bırakıyor.

Harran Ovası’nda bize eşlik eden Sulama Birliği Başkanı Mehmet Emin Başak, arabayla bizi tarlaların bir ucuna kadar götürüyor. Bir dere, hatta nehir gibi akan toprak renkli suyun üzerindeki köprüde duruyoruz. Yanımızda Hüseyin Bey de var. Karşıya işaret ederek, “İşte bu sular, tarlalarda birikip, boş yere Suriye’ye akıyor” diye anlatıyor sıkıntılı bir ifadeyle.

SANİYEDE 40 METREKÜP
Ben tam kavrayamadığım için soruyorum “Zaten Suriye’ye bırakmamız gerekmiyor mu belli bir miktar suyu?”… Ama öğreniyorum ki, akan su tümüyle tarlalara barajdan gelen veya yer altından çekilen sulardan oluşuyor. Mehmet Bey şunları anlatıyor: “Kanal suları toplanarak gidiyor. Pompalarla suyun yönünü çevireceklerdi, çeviremediler. 2-3 pompa yapıldı ama sistem çalışmıyor. Yarın devlet bu suyu bize kazandırırsa, ne elektrik sorunumuz kalır, ne başka sorunumuz kalır. Saniyede 40 metreküp civarında su akıyor Suriye’ye. Suriyeliler de bu sulardan faydalanıyor. İspanya’ya gittim buralı olduğuma pişman oldum. Orada yapılan çiftçiliğin buradakiyle alakası yok, 50 yıl öndeler.”


20 BİN DÖNÜM TOPRAĞI VAR AMA ÖDEMİYOR
Tarlalarda yeraltı suyu çekilerek yapılan sulama yöntemi hem suyun gereksiz israfına yol açıyor, hem de çiftçinin cazibe sulama ile “haksız rekabet” eleştirisine neden oluyor.

İftar sonrası bir araya geldiğimiz sulama birliği başkanlarından biri “Biz suyu parayla çekiyoruz, onlar beleş alıyorlar” diye eleştiriyor. Tabii, aradaki farkı fatura ödemeyerek kapatmaya çalışmak da “iki yanlış, bir doğru etmez” gerçeğini ortaya seriyor. DEDAŞ Sözcüsü Gökay Üstün, şunu söylüyor: “20-25 bin dönümün üzerinde tarım yapan birçok toprak sahibi var.

Ve elektrik parası istediğiniz zaman param yok diye karşınıza çıkabiliyorlar. Ve bedava kullandıkları için elektriği, sulamayı kendi üretimlerine ve topraklarına zarar verecek denli abartıyorlar. Kimi yerlerde sulama fazlası nehirler halinde Suriye’ye akıyor.”

ÇÖZÜM BARAJ SUYU
Siverek’te bir araya geldiğimiz Mustafa Arkan, konuya sadece “kaçak elektrik” olarak bakmamak gerektiğini vurgulayarak, “Bölgede terör var. Bugüne kadar teröre 300 milyar dolar harcandı. Bugün terör yok. Terör için harcanan yıllık 30 milyar doların, 20’si ile GAP Eylem Planı biter. GAP yüzde 75 elektrik, yüzde 15 sulama için kullanılıyor. Batıdan bakınca her şey siyasi sanılıyor ama işin köklü çözümü tarlalara baraj suyunun gelmesi” diyor.


25 BİN KİŞİ 1 MİLYON TÜKETİCİYE EŞİT
Yapılan bir eleştiri, çiftçinin bilinçsiz sulama ile ovalarda aşırı sulama yaptığı yönünde. Bunun da tarlalarda tuzlanmaya neden olduğu ve çoraklaşma sorununa yol açtığı kaydediliyor. Çözümlerden biri ise daha fazla yatırım isteyen yağmurlama ve damlama sulama yönteminin uygulanması. Çiftçiler, Şanlıurfa’da 8 bin civarında sulama kuyusu olduğunu söylüyor. DEDAŞ, tarımsal sulamadaki kaçağın 25-30 bin kişiyi ilgilendiren bir durum olmasına karşın, tüketilen elektriğin 1 milyon tüketiciye eşit olduğunu söylüyor.