Mimar Bünyamin Derman'dan mimari hakkında açıklamalar...
Mimar Bünyamin Derman, konutlar ve ticari alanların, içinde yaşayanlar için unutulmaz olduğunu, ancak mimarın adının, şehre değer katan kamusal bir yapıyla hafızalarda yer edeceğini vurguluyor...
Son zamanların en çok merak edilen mimarlarından biri olan Bünyamin Derman, adı söylendiğinde ilk olarak “Beşiktaş İnönü Stadı’nın mimarı” olarak akla geliyor. “Bu durum iyi mi, yoksa kötü mü?” diye kendi kendime sorarken, Derman yanıtını kendisi veriyor...
Eşiyle birlikte yürüttükleri “DB Architects” bünyesinde karma kullanımlı ve daha butik pek çok proje üretse de, bunun sadece yapıyı kullanan için unutulmaz ya da çabuk unutulur bir durum olduğunu söylüyor. Mimarın unutulmaz olması veya şehirde kalıcı şekilde hatırlanması içinse, simge olacak kamusal yapı üretmesi gerektiğini vurguluyor.
İstanbul’da, iyi bir konumda inşa edilen bir kamusal yapının, kent kimliğine katkı olacağını vurgulayan Derman, “Kenti kent yapan, bu tip binalar. Mesela statta bunu iyi yapıp, açığa çıkarmak bizi anlatır. Bizi böyle şeyler hatırlatacak. Konutta yapı ve emsaller üzerine dönen durum bizi tanıtmıyor. Ama bir opera binası, çabuk unutulur değildir” diyor.
‘Bize anı izi lazım’
Derman, mimarlar, tasarımcılar, peyzaj yapanlar ve kent için bir şeyler üreteceklerin, şehrin çeşitli yerlerinde “anıları” olması gerektiğini vurguluyor. Bunun kişiyi o şehre karşı aidiyet hissetmeye ittiğini belirten Derman, ders verdiği öğrencilerle İstanbul’u gezerek bu fikrine destek verdiğini de anlatıyor. Derman, şöyle devam ediyor:
“Eğitimimiz boyunca İstanbul’u iyi tanımadığımızı düşünmeye başladım. Öğrenci arkadaşlarıma gezi rehberi de hazırladık. Başka şehirlerden gelse de, yıllar içinde ‘Burada şunu yapmıştım, orada bunu yapmıştım’ hissini duyumsayıp, o yerlere bir anlamda daha iyi davranacaklarını biliyorum. Kandilli’de büyüdüm. Şimdi inanılmaz bir yapılaşma ve değişim var. Oradaki bir taşın yerinden oynaması, anılarımı da sildiğinden beni üzüyor. Tabii iyi tarafından bakılması istenirse, sektör gelişiyor. Yapıların yenilenmesi, iyi planlanırsa, kent için önemli şans. Ama bu, bizi şehre daha iyi davranmaktan alıkoymamalı.”
Kongre üyesi olacağım!
Stad inşaatında detaylarla daha çok uğraşmak istediklerini, ancak kısıtlı koşullarda ellerindekinin en iyisini yapmaya çalıştıklarını anlatan Derman, stadın yeni döneme yetişeceğini dile getirdi.
Fenerbahçeli olan Derman, Beşiktaşlıları ise çok sevmiş. Hatta “gönül bağı” nedeniyle kongre üyesi olmak istediğini de söylüyor.
Bünyamin Derman kimdir?
1965 yılında Ereğli’de doğdu. 1990’da Yıldız Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Mimarlık Bölümü’nden yüksek lisans derecesiyle mezun oldu. 1988-1996 yılları arasında aynı üniversitesinin, 1999-2004 yıllarında İstanbul Kültür Üniversitesi’nin mimari tasarım atölyelerinde dersler verdi. 1995’te Dilek Topuz Derman ile DB Mimarlık ve Danışmanlık şirketini kurdu. Pek çok ödül alan mimar, BJK Vodafone Arena dışında, Batışehir, dumankaya Ritm İstanbul, Exen İstanbul gibi karma ve butik projeleriyle tanınıyor.
‘Nasıl yaparsanız yapın tıkanıyor’
Kentin doğru bir master planı olmadığını söyleyen Bünyamin Derman, bu nedenle cadde ve sokakların yoğun trafik altında kaldığını ifade ediyor. Tıkanıklığın, kentin master planı çalışmasıyla çözülebileceğini söyleyen Derman, “Roma, Paris Londra, Berlin gibi tarihi kentlerde, eski Paris korunup, yeni bir bölge oluşturuluyor. Büyü de burada. Mümkün olduğunca eski değerleri koruyacaksın, sonra yenisini oluşturacaksın” diyor.
30 yıl sonra yeniden...
Yapıların yenisiyle değiştirildiği bu aşamada, ada bazında dönüşümün bile küçük kaldığına dikkat çeken Derman, bu nedenle küçük müteahhitlerin dönüşümde “işleri karıştırdığını” belirtiyor. Derman, “Küçük müteahhitleri ve küçük yatırımcıyı çoğalttık. Sektör ve yeni projeler, belli bir düzlemde ilerleyemiyor. Oysa asıl sorun, şehrin merkezinde. Eğer böyle tek tek çözmeye çalışırsak, onları da 30 yıl sonra yıkıp, tekrar yapmak zorunda kalacaklar” diyor.
‘İSTANBUL DIŞARIDA SEVİLİYOR’
Yurtdışında İstanbul’un sıkça anıldığını ve olumlu yansımaları bulunduğunu söyleyen Mimar Gürhan Bakırküre ise, “Çok seyahat yapıyorum. İstanbul, turist olarak da bulunmak istenecek önemli yerlerden. Her döndüğüm yerden sonra ‘İyi ki burada yaşıyorum’ diyorum. Paket olarak baktığınızda sosyal kültürüyle, olanaklarıyla burada yaşamayı da istiyor pek çok insan. Tek bildikleri sorun ise trafik” ifadesini kullanıyor.
‘Herkes denize, ben ise arkadaki binaya bakıyorum’
‘Mimarlar için gezmek de çok zor’ diyen Gürhan Bakırküre, bir şehirde denizi seyretmek yerine çoğu zaman binalara bakıp, müze ve tiyatroların içlerini dolaştığını söylüyor
Bakırküre Mimarlık’ta proje tasarlayan, ayrıca yan kuruluşları Bigg’de de ofis ve iç mimari üzerine çalışmalar yapan Gürhan Bakırküre’nin, pek çok ulusal ve uluslararası markanın İstanbul ofisinde imzası var. Bir mimar olarak “meslek hastalıkları” olduğunu anlatan Bakırküre, “Bunlar aynı zaman da hobilerim” diye de ekliyor.
‘Yüzde 20’ye hakimiz’
Bakırküre, “Gittiğimiz her yerde bir binaya, yapıya nasıl diye bakıyoruz. Herkes gittiği yerde denizi seyrederken, ben arkamı dönüp binalara, ‘Bunları nasıl yapmışlar?’ diye bakıyorum. Ama bundan gocunmuyorum. Yani bunu sevdiğim, zevk aldığım için yapıyorum zaten. Yoksa işkence gibi olurdu” diyor.
İstanbul’un son zamanlarda hızlı yapılaşmayla, giderek kalabalıklaştığını anlatan Bakırküre, bu nedenle “şehre sığmak” zorunda kalındığını ifade ediyor.
Bu kalabalıklaşmayı kaldıracak altyapı eksikliğine dikkati çeken Bakırküre, şöyle devam ediyor:
“İstanbul’un belli mahallelerinden dışarı çıktığınızda aslında kötü gelişen pek çok yer görüyorsunuz. Buradan bakınca İstanbul, İstanbul bile değil. Büyük bir kontrolsüzlük var. Biz mimar olarak yapıların maksimum yüzde 20’sine hakimiz. Mimarların dışında, imza yetkisi olan diğer kurum ve kuruluşlar her bir yerde bu sağlıksız binaların yapılmasına hala izin veriyor. İyi tarafından bakarsak, sektör ekonominin lokomotifi ve biz meslektaşlara bir şekilde iş çıkıyor. Bizim bu işleri yapmamızla iyi yapı örnekleri ortaya çıkmaya başlıyor. Ancak kötü örnekler de verebiliyoruz.”
‘Kaçış noktam evim’
Şehri bu kadar kalabalık bulurken en sakin durağının ise evi olduğunu anlatan Gürhan Bakırküre, “Hem şehrin içinde hem de çok sessiz” diye tanımladığı evinde zaman geçirmeyi sevdiğini söylüyor.
Zanaatkar bulunca bırakmıyoruz!
Büyük bir projenin masada iki yıla yakın kaldığını kaydeden Bakırküre, bu aşamada pek çok veriyi toplayıp değerlendirdiklerini belirtiyor.
Projeleri geliştirdikten sonra hem inşaatlarda hem de iç mimaride en önemli eksiklerinin ara eleman olduğuna dikkati çeken Gürhan Bakırküre, “Özellikle zanaatkar dediğimiz kesim çok zor bulunuyor. Ustalarımız da, firmalarımız da maalesef belli kalıplar içinde çalışmaya alışmış. Zaten tutucu olmayan ve herşeye yatkın arkadaşları bulunca, sarılıp bırakmıyoruz” diyor.
Gürhan Bakırküre kimdir?
1989’dan bu yana mesleğini sürdüren Bakırküre’nin, Türkiye dışında Rusya, Yunanistan, ABD, Almanya, İtalya gibi ülkelerde de projeleri bulunuyor. Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Mimarlık Bölümü’nde 2013 yılına kadar öğretim görevlisi olarak Mimari Proje dersleri de veren Bakırküre, Bakırküre Mimarlık ile tasarım ve uygulama faaliyetlerinin yanı sıra, Bigg şirketinde de ofis mekânlarına yönelik çalışmalar yapıyor.
Duygu Erdoğan / Milliyet
Eşiyle birlikte yürüttükleri “DB Architects” bünyesinde karma kullanımlı ve daha butik pek çok proje üretse de, bunun sadece yapıyı kullanan için unutulmaz ya da çabuk unutulur bir durum olduğunu söylüyor. Mimarın unutulmaz olması veya şehirde kalıcı şekilde hatırlanması içinse, simge olacak kamusal yapı üretmesi gerektiğini vurguluyor.
İstanbul’da, iyi bir konumda inşa edilen bir kamusal yapının, kent kimliğine katkı olacağını vurgulayan Derman, “Kenti kent yapan, bu tip binalar. Mesela statta bunu iyi yapıp, açığa çıkarmak bizi anlatır. Bizi böyle şeyler hatırlatacak. Konutta yapı ve emsaller üzerine dönen durum bizi tanıtmıyor. Ama bir opera binası, çabuk unutulur değildir” diyor.
‘Bize anı izi lazım’
Derman, mimarlar, tasarımcılar, peyzaj yapanlar ve kent için bir şeyler üreteceklerin, şehrin çeşitli yerlerinde “anıları” olması gerektiğini vurguluyor. Bunun kişiyi o şehre karşı aidiyet hissetmeye ittiğini belirten Derman, ders verdiği öğrencilerle İstanbul’u gezerek bu fikrine destek verdiğini de anlatıyor. Derman, şöyle devam ediyor:
“Eğitimimiz boyunca İstanbul’u iyi tanımadığımızı düşünmeye başladım. Öğrenci arkadaşlarıma gezi rehberi de hazırladık. Başka şehirlerden gelse de, yıllar içinde ‘Burada şunu yapmıştım, orada bunu yapmıştım’ hissini duyumsayıp, o yerlere bir anlamda daha iyi davranacaklarını biliyorum. Kandilli’de büyüdüm. Şimdi inanılmaz bir yapılaşma ve değişim var. Oradaki bir taşın yerinden oynaması, anılarımı da sildiğinden beni üzüyor. Tabii iyi tarafından bakılması istenirse, sektör gelişiyor. Yapıların yenilenmesi, iyi planlanırsa, kent için önemli şans. Ama bu, bizi şehre daha iyi davranmaktan alıkoymamalı.”
Kongre üyesi olacağım!
Stad inşaatında detaylarla daha çok uğraşmak istediklerini, ancak kısıtlı koşullarda ellerindekinin en iyisini yapmaya çalıştıklarını anlatan Derman, stadın yeni döneme yetişeceğini dile getirdi.
Fenerbahçeli olan Derman, Beşiktaşlıları ise çok sevmiş. Hatta “gönül bağı” nedeniyle kongre üyesi olmak istediğini de söylüyor.
Bünyamin Derman kimdir?
1965 yılında Ereğli’de doğdu. 1990’da Yıldız Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Mimarlık Bölümü’nden yüksek lisans derecesiyle mezun oldu. 1988-1996 yılları arasında aynı üniversitesinin, 1999-2004 yıllarında İstanbul Kültür Üniversitesi’nin mimari tasarım atölyelerinde dersler verdi. 1995’te Dilek Topuz Derman ile DB Mimarlık ve Danışmanlık şirketini kurdu. Pek çok ödül alan mimar, BJK Vodafone Arena dışında, Batışehir, dumankaya Ritm İstanbul, Exen İstanbul gibi karma ve butik projeleriyle tanınıyor.
‘Nasıl yaparsanız yapın tıkanıyor’
Kentin doğru bir master planı olmadığını söyleyen Bünyamin Derman, bu nedenle cadde ve sokakların yoğun trafik altında kaldığını ifade ediyor. Tıkanıklığın, kentin master planı çalışmasıyla çözülebileceğini söyleyen Derman, “Roma, Paris Londra, Berlin gibi tarihi kentlerde, eski Paris korunup, yeni bir bölge oluşturuluyor. Büyü de burada. Mümkün olduğunca eski değerleri koruyacaksın, sonra yenisini oluşturacaksın” diyor.
30 yıl sonra yeniden...
Yapıların yenisiyle değiştirildiği bu aşamada, ada bazında dönüşümün bile küçük kaldığına dikkat çeken Derman, bu nedenle küçük müteahhitlerin dönüşümde “işleri karıştırdığını” belirtiyor. Derman, “Küçük müteahhitleri ve küçük yatırımcıyı çoğalttık. Sektör ve yeni projeler, belli bir düzlemde ilerleyemiyor. Oysa asıl sorun, şehrin merkezinde. Eğer böyle tek tek çözmeye çalışırsak, onları da 30 yıl sonra yıkıp, tekrar yapmak zorunda kalacaklar” diyor.
‘İSTANBUL DIŞARIDA SEVİLİYOR’
Yurtdışında İstanbul’un sıkça anıldığını ve olumlu yansımaları bulunduğunu söyleyen Mimar Gürhan Bakırküre ise, “Çok seyahat yapıyorum. İstanbul, turist olarak da bulunmak istenecek önemli yerlerden. Her döndüğüm yerden sonra ‘İyi ki burada yaşıyorum’ diyorum. Paket olarak baktığınızda sosyal kültürüyle, olanaklarıyla burada yaşamayı da istiyor pek çok insan. Tek bildikleri sorun ise trafik” ifadesini kullanıyor.
‘Herkes denize, ben ise arkadaki binaya bakıyorum’
‘Mimarlar için gezmek de çok zor’ diyen Gürhan Bakırküre, bir şehirde denizi seyretmek yerine çoğu zaman binalara bakıp, müze ve tiyatroların içlerini dolaştığını söylüyor
Bakırküre Mimarlık’ta proje tasarlayan, ayrıca yan kuruluşları Bigg’de de ofis ve iç mimari üzerine çalışmalar yapan Gürhan Bakırküre’nin, pek çok ulusal ve uluslararası markanın İstanbul ofisinde imzası var. Bir mimar olarak “meslek hastalıkları” olduğunu anlatan Bakırküre, “Bunlar aynı zaman da hobilerim” diye de ekliyor.
‘Yüzde 20’ye hakimiz’
Bakırküre, “Gittiğimiz her yerde bir binaya, yapıya nasıl diye bakıyoruz. Herkes gittiği yerde denizi seyrederken, ben arkamı dönüp binalara, ‘Bunları nasıl yapmışlar?’ diye bakıyorum. Ama bundan gocunmuyorum. Yani bunu sevdiğim, zevk aldığım için yapıyorum zaten. Yoksa işkence gibi olurdu” diyor.
İstanbul’un son zamanlarda hızlı yapılaşmayla, giderek kalabalıklaştığını anlatan Bakırküre, bu nedenle “şehre sığmak” zorunda kalındığını ifade ediyor.
Bu kalabalıklaşmayı kaldıracak altyapı eksikliğine dikkati çeken Bakırküre, şöyle devam ediyor:
“İstanbul’un belli mahallelerinden dışarı çıktığınızda aslında kötü gelişen pek çok yer görüyorsunuz. Buradan bakınca İstanbul, İstanbul bile değil. Büyük bir kontrolsüzlük var. Biz mimar olarak yapıların maksimum yüzde 20’sine hakimiz. Mimarların dışında, imza yetkisi olan diğer kurum ve kuruluşlar her bir yerde bu sağlıksız binaların yapılmasına hala izin veriyor. İyi tarafından bakarsak, sektör ekonominin lokomotifi ve biz meslektaşlara bir şekilde iş çıkıyor. Bizim bu işleri yapmamızla iyi yapı örnekleri ortaya çıkmaya başlıyor. Ancak kötü örnekler de verebiliyoruz.”
‘Kaçış noktam evim’
Şehri bu kadar kalabalık bulurken en sakin durağının ise evi olduğunu anlatan Gürhan Bakırküre, “Hem şehrin içinde hem de çok sessiz” diye tanımladığı evinde zaman geçirmeyi sevdiğini söylüyor.
Zanaatkar bulunca bırakmıyoruz!
Büyük bir projenin masada iki yıla yakın kaldığını kaydeden Bakırküre, bu aşamada pek çok veriyi toplayıp değerlendirdiklerini belirtiyor.
Projeleri geliştirdikten sonra hem inşaatlarda hem de iç mimaride en önemli eksiklerinin ara eleman olduğuna dikkati çeken Gürhan Bakırküre, “Özellikle zanaatkar dediğimiz kesim çok zor bulunuyor. Ustalarımız da, firmalarımız da maalesef belli kalıplar içinde çalışmaya alışmış. Zaten tutucu olmayan ve herşeye yatkın arkadaşları bulunca, sarılıp bırakmıyoruz” diyor.
Gürhan Bakırküre kimdir?
1989’dan bu yana mesleğini sürdüren Bakırküre’nin, Türkiye dışında Rusya, Yunanistan, ABD, Almanya, İtalya gibi ülkelerde de projeleri bulunuyor. Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Mimarlık Bölümü’nde 2013 yılına kadar öğretim görevlisi olarak Mimari Proje dersleri de veren Bakırküre, Bakırküre Mimarlık ile tasarım ve uygulama faaliyetlerinin yanı sıra, Bigg şirketinde de ofis mekânlarına yönelik çalışmalar yapıyor.
Duygu Erdoğan / Milliyet