Konutta en önemli kriter 'bahçe' oldu

Sokağa çıkama kısıtlamasının getirildiği şu süreçte evlerde bahçe ve balkonun önemi arttı. Balkonlar, yeni ev alacaklar veya müteahhit ve mimarlar için yeni kriter haline geldi.

Akşam Gazetesi köşe yazarı Ali Demirtaş, bugünkü yazısında ''Boşverin oda sayısını, eviniz balkonlu mu?'' konulu yazısını kaleme aldı. İşte o haber...

Sokağa çıkamadığımız şu günlerde kıymetini anladığımız şeylerden biri de evlerimizin balkonu oldu. Hem hayati hem de sosyal açıdan bir kurtarıcı niteliği kazanan balkonlar, yeni ev alacaklar veya müteahhit ve mimarlar için de yeni bir ölçüt durumuna geldi…

Karantinada evlerimizde kalmak bize pek çok şey kattı. Çok şey öğretti. Birçok şeyin farkına vardık. Kıymet bildik. “İyi ki” dedik. Burnumuzun ucundaki önemsiz şeyler, birden anlam ve değer kazandı gözümüzde. Aslında onlar hep öyleydi de biz farkında değildik. Zora düşünce anladık. İşte asıl işlevini ve değerini ‘mecburen’ de olsa anladığımız şeylerden biri de evlerimizin balkonu oldu. Gerçi ‘balkon konuşmaları’ siyasi literatürde ‘özel’ bir başlık olarak yerini almıştı nicedir. Gurur duyulası durumlarda ‘as bayrakları as’ diyerek balkonlar işaret ediliyordu. Ancak sair zamanlarda balkonlara pek yolumuz düşmüyordu. Son haftalarda sokağa çıkma kısıtlamasıyla devam eden karantina sürecinde, havaların da güzelleşmesiyle evlerimizin balkonu daha bir değer kazandı. Kaç artı bir evlerde oturmanın değil de balkonlu mu balkonsuz mu evde oturuyor olmanın, asıl sorulması gereken soru olduğu fark edildi… Kısacası balkonların ‘hayati’ önemi, kötü bir tecrübeyle de olsa anlaşıldı…

ÇOK YÖNLÜ YAŞAM ALANLARI: BALKONLAR

Eviniz balkonlu mu, balkonsuz mu? Bu soruya kimimiz ‘hayır’, kimimiz de ‘evet’ diyor. Keşke herkes ‘evet’ dese ama, durum hiç de öyle değil. Kovid-19 salgını nedeniyle balkonlar insan hayatı için hem kurtarıcı hem de sosyalleşme alanı oldu. İtalya’daki görüntüleri hatırlayalım. İnsanlar balkonlarında konserler verdi, komşuları onlara ritim tuttu, eşlik etti. Çünkü karantina ve sokağa çıkma yasağı sürecinde birbirlerini görecek ve sosyalleşebilecekleri tek alanları vardı, o da balkonlarıydı. Durum Türkiye’de de çok farklı değil. Balkon konserlerinin yanı sıra, komşular muhabbetlerini buralarda sürdürdü. Çocuklar sokağa çıkamayınca oyun alanı olarak seçti buraları. 7’den 70’e herkesin ‘dışarıyla’ tek ilişkisi balkonlar oldu. Balkonlara bu denli ihtiyaç duyacağımız ve bu şekilde kullanacağımız hiç akıllara gelir miydi? Sanırım gelmezdi…

Birçok kültürde balkon çok önemli belki ama özellikle Akdeniz kültüründe balkonların yeri bir başka. Ancak son yıllarda özellikle kentsel dönüşümün bazı yanlış yorumlamalarıyla birlikte evler küçültüldüğü gibi ya balkonlara hiç yer verilmiyor ya da çok dar bir alan bırakılıyor. Hatta daha da kötüsü yeni yapılan binalarda Fransız balkon denilen sözde modern olduğunu söylenen bir balkon modeli kullanmak zorunda kalıyor insanlar. Bu süreçte hem Fransız tip balkonların ne derece yanlış bir seçim olduğu anlaşıldı hem de aslında bir balkona sahip olup onu pencere veya duvarla örtenlerin ne büyük bir hata yaptığı… Buna belki de balkonsuz ev seçenleri de eklemek gerek. Zira bütün bu süreçten sonra balkonlu evlerin satışının/kiralamasının artacağı, müteahhit ve mimarların ise balkonu önemli bir kriter olarak projelerine ekleyeceğine kesin gözüyle bakılıyor.

Türkiye’nin en ünlü balkonu

Başkan Recep Tayyip Erdoğan, 2013 yılında Kazlıçeşme’deki “Milli İradeye Saygı” mitinginde ev balkonlarına Türk bayrağı asma kampanyası başlatılması çağrısında bulunmuştu. Erdoğan’ın İstanbul’dan yaptığı bu çağrı Balıkesir’in Dursunbey İlçesi’nde destek gördü. Salih Tahtalıoğlu bayrağını aldığı gibi balkonuna çıktı. Tahtalıoğlu, bayrağı astığı sırada çekilen fotoğrafı ile sosyal medyada fenomen olurken o fotoğraf yıllardır bütün sevinç dolu kutlamalarda ‘As bayrakları as as’ sloganıyla sembol olarak kullanılıyor. 

AHMET YILMAZ: BALKONLAR BAHÇELERİN YERİNİ ALDI AMA YETERLİ DEĞİL

Mimar Ahmet Yılmaz bu konuya farklı bir bakış getiriyor ve bahçelerin yerini mecburen balkonların aldığını ancak bunun kesinlikle yeterli olmadığını/olamayacağını söylüyor: “İnsanların günlük aktivitesinde tabiatla kuracağı, yani fizik çevre ile kuracağı ilişkinin kesintisiz olabileceği yerleşim alanlarına sahip olmaları en doğal hakkıdır. Balkon tabiat ve fizik çevre iletişiminde en zayıf ilişki biçimidir. Hanelerin bahçeleri elinden alınınca balkon önemli bir unsur gibi algılanmaktadır. Konut bölgelerinde en çok kullanılan bahçe müstakil bahçedir. Aynı mekanda yaşayan tüm kullanıcılar farklı zaman aralıklarında aktif olarak kullanabilir bu alanı. İkinci önemli ve yoğun bahçe izlenebilen bahçe... Üçüncü yeşil; komşuluğa ait yeşil, sonra mahalle, sonra semt ve sonra da şehir parkları gelir. Metropol ve büyük şehirlerde şehir parkları en az kullanılan alanlardır. Ancak yakın çevrede yaşayan kullanır. Yine de adı şehir parkıdır. Oysa şehir parkları yerine bu alanlar 20-50 m2 bile olsa hanelere dağıtılsa daha çok kullanılacaktır. Bu meseleler üzerinde temel yaklaşım farklılıkları ihtiva eden meselelerdir. Konu geniş ve teferruatlı değil aslında. Biz verilene kendimizi mahkûm hisseder olmuşuz. Bu kader değildir. Ev bahçesiz olmaz. Bahçe evin mütemmim gücüdür…”