Kanal İstanbul’un güzergahı netleşiyor!

Tarihî Yarımada'yı 'Tarihî Ada'ya dönüştürecek kanal büyük ihtimalle Küçükçekmece, Başakşehir, Arnavutköy hattında açılacak

Bu güzergâhın seçilmesinde, kamulaştırma maliyetlerinin düşük olması ve ortaya çıkacak hafriyatın minimuma inmesi etkili oldu. Hükümetten sızan ve basına da yansıyan bilgilere göre Kanal İstanbul'un Marmara'ya açılacağı nokta olan Küçükçekmece Gölü'nün evsel ve sanayi atıkları nedeniyle kirli olması, göl işlevinin ortadan kaldırılmasına olanak sağlıyor. 
 
Göle kanalla bağlanacak Sazlıdere Barajı'nın yer aldığı vadide rakım düşük olduğu için kazı açısından da problem yaşanmayacak. Bölge, orman ve tarım alanlarıyla çevrildiği için de istimlâk problemi olmayacak. En önemlisi ise, kanalın Karadeniz'e açıldığı noktanın aynı zamanda üçüncü havaalanı proje alanı olması. 
 
Yani Kanal İstanbul, Küçükçekmece'den başlayarak, Sazlıdere Barajı, bu baraja kaynaklık eden derelerin geçtiği vadi ile tarım ve orman alanlarından geçecek. Böylece hem ortaya çıkan hafriyat az olacak hem de kamulaştırma maliyeti düşük olacak. 
 
Kulağa hoş geliyor. Peki, gerçekten bu kadar kolay ve sorunsuz mu?
 
Küçükçekmece Gölü'nün içme suyu havzası özelliğini kaybettiği, sık sık meydana gelen balık ölümleriyle gölün çevresel riskler yarattığı doğru ancak göl çevresinin büyük bir ölümü birinci derece sit alanı. Bu alanda yer alan Yarımburgaz'daki neolotik yerleşimin ne olacağı Kanal İstanbul projesinde belirtilmiyor. Projede uluslararası yankı uyandıracak bir arkeolojik kriz kapıda. 
 
Bununla birlikte, Toplum İçin Şehircilik Platformu'nun ortaya koyduğu verilere göre, kanalın geçeceği Sazlıdere Barajı hâlen içme suyu havzası niteliği taşıyor ve havzanın bulunduğu alandaki dereler geniş tarım alanlarını besliyor. 
 
Projeyle Sazlıdere Barajı devre dışı kalacak. Bu durumun içme suyu ve sulama açısından problem yaratmayacağı, Melen Çayı'ndan gelen suyun bu barajın yerine ikame edileceği belirtiliyor ancak bu bilgi gerçeği yansıtmıyor. Çünkü resmî verilere göre Sazlıdere Barajı İstanbul'a yıllık 50 hm3'lük içme suyu sağlıyor. 
 
Yine resmî verilere göre kanalın geçeceği Sazlıdere Vadisi'nin yüzde 52'si “iyi korunmuş” orman arazilerinden oluşuyor. “Bozuk orman” vasfında olan kalan yarısında ise tarım alanları yer alıyor. Vadi topraklarının yüzde 35'i yani 176,4 km²'si tarıma ayrılmış durumda. 
 
Toplum İçin Şehircilik Platformu'ndan Nâzım Akkoyunlu'nun aktardığı bilgilere göre, proje alanına gelecek nüfus “200 kişi/ha yoğunluk” üzerinden en az 6.272.000 kişi olacak. Bu denli büyük bir nüfusun ihtiyaçlarının karşılanması için bölgede geniş çaplı bir imar hareketi başlayacak. Bölgede arsa fiyatları şimdiden astronomik rakamlara ulaştı bile. 
 
Bu açıdan projede hesaplanmayan bir nokta da bölgenin depremselliği. Resmî verilere göre proje alanı üçüncü derecede riskli deprem bölgesi. Ancak vadideki zeminin depreme karşı mukavemeti bir hayli zayıf. Bölgedeki dere yatakları heyelan potansiyeli oluşturuyor. Yerleşime açılacak yamaçlar haritalarda riskli bölgeler olarak işaretleniyor. Uzmanlara göre bu alanda en fazla iki katlı yapılaşmaya izin verilebilir. 
 
Kanal İstanbul ve üçüncü havaalanının kesiştiği, milyonlarca kişinin yerleşimine açılacak proje alanında çok katlı yapılaşmanın kaçınılmaz olduğu kuşkuya yer bırakmıyor.
 
Peki, bütün veriler ne anlama geliyor? Bütün kentsel projelerde muhalefetin ezberden tekrarladığı “çevre tahrip ediliyor, şehir ranta açılıyor” türü bir itirazı yinelemek değil amacım. Ortada coğrafyayı değiştirecek bir proje var. Yer şekillerini hiç kimseye sormadan mı değiştireceksiniz? Bunu aklınız alıyor mu?
 
ŞEHİR FISILTILARI
 
Tüm Türkiye'de özellikle de İstanbul'da son 10 yılda konutların metrekaresi küçülmüş.
 
 Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi öğretim görevlisi Prof. Dr. Suphi Saatçi Ayasofya'nın kubbesinin Mimar Sinan tarafından yeniden yapıldığını iddia ediyormuş.
 
YENİ İSTANBUL ANSİKLOPEDİSİ
 
YARIMBURGAZ
 
Küçükçekmece Gölü'nün 1,5 kilometre kuzeyinde yer alan, paleolitik çağa ait önemli kalıntıların bulunduğu mağaradır. Bu kalıntılar Yenikapı ile birlikte İstanbul'un tarihteki en eski yerleşim yerlerinden biri olduğunu kesin bir şekilde ortaya koyuyor. Bilimsel veriler MÖ 730.000 ile 130.000 yılları arasını kapsayan dönemin ikinci yarısında, ilkel insanlarının bu mağarayı uzun bir süre barınak olarak kullandıklarını gösteriyor.
 
Ertan Altan/Taraf