İstanbul Üniversitesi'nin Küçükçekmece arazisi TOKİ'ye devredildi!

Türkiye’nin en büyük tıp fakülteleri arasında yer alan İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp ve Cerrahpaşa Tıp Fakültelerinin binaları 2012 yılından beri yerinde yeniden yapılanmayı bekliyor.

Binalarının fiziki yapıları; çalışanlar, hasta ve hasta yakınları için deprem, yangın gibi acil durumlar açısından çok ciddi riskler barındırıyor. Kimi binaların kolonlarında çatlaklar var. Rektörlük, hastane binalarının inşaatı için  TOKİ  ile 9 Ocak 2014 tarihinde bir protokol yaptı. Ancak fakülte ve hastanelere tek bir çivi dahi çakılmadı. Rektörlüğün, 21 Mart 2014 tarihinde üniversitenin Küçükçekmece Gölü çevresinde bulunan 3 bin 685 dönümlük arazisini TOKİ’ye devreden ek bir protokol imzalaması olduğu ortaya çıktı. Ek protokole göre TOKİ, Küçükçekmece’deki araziye yapacağı inşaatlardan elde ettiği gelirle tıp fakültelerini yenileyecek.

İstanbul Üniversitesi ile TOKİ arasında yapılan protokolün üniversite bileşenlerinin görüşü alınmadan yapıldığını belirten İstanbul Üniversitesi Demokratik Üniversite Girişimi Sözcüsü Prof. Dr. Raşit Tükel, İstanbul Üniversitesine ait arazilerin kamusal değerleri dikkate alınmadan “özel mülk” gibi  TOKİ’ye devredilmesine karşı olduklarını, protokolün iptal edilmesini talep ettiklerini belirtti. Yetkili sendika olarak üniversite hastanesinin danışma kurulunda yer alan SES Aksaray Şube Başkanı Aydın Erol da, “Bize TOKİ’nin bedelsiz olarak binalarımızı yenileyeceği söylendi. Tüm hastane çalışanları ve üniversite bileşenleri aldatıldı” dedi.

‘TOKİ İLE PROTOKOL İPTAL EDİLMELİ’

İstanbul Üniversitesi ile TOKİ arasında 21 Mart 2014’te imzalanan protokole göre, “Cerrahpaşa, Çapa ve Avcılar Yerleşkelerindeki eğitim-öğretim ve hizmet binaları ile tescilli yapıların olası deprem risklerinin ortadan kaldırılması, bu alanlarda eğitim-öğretim, sağlık, araştırma ve çevre düzenlemesinin yapılması ve inşa edilecek bu tesislerin finansmanının da üniversitenin atıl durumda olan Halkalı ve Avcılar’daki taşınmazları üzerinde proje gerçekleştirilmesi suretiyle mahsuplaşılmıştır” deniliyor.

İstanbul Üniversitesinin TOKİ’ye arazi devrettiği protokolle ilgili Evrensel’e konuşan Prof. Dr. Raşit Tükel, TOKİ’ye arazi devrinin protokol hükümleri çerçevesinde bedelsiz olarak yapıldığını, Küçükçekmece Göl Havzası’ndaki projelerden elde edilecek gelirin TOKİ ile İstanbul Üniversitesi arasında paylaşılacağını, üniversitenin gelir payına karşılık olarak da TOKİ tarafından Çapa ve Cerrahpaşa’daki hastane binalarının yapılmasının imza altına alındığını belirtti. Tükel, “Üniversite, hastane binalarının yapımının genel bütçeden karşılanmasını talep etmeli ve bu yönde çaba göstermelidir” dedi.

Protokolün üniversitenin aleyhine birçok madde içerdiğini belirten Tükel, protokole göre, hastane binalarının inşaatının üniversite tarafından belirlenen bir gözlemci tarafından denetleneceğini, ancak gözlemcinin önerdiği değişikliklerin ancak TOKİ’nin uygun görmesi halinde yapılabileceğine işaret etti. Projede iplerin tamamen TOKİ’nin elinde olduğunu vurgulayan Tükel, İstanbul Üniversitesinin TOKİ’yle birlikte, kamusal açıdan çok değerli olan arazilerinin rant amaçlı olarak yapılaşmaya açılmasını ve buradan elde edilecek gelirle hastane binalarının yapılmasını bekler duruma düştüğünü, bu durumun üniversite değerleri açısından kabul edilemez olduğunu ifade etti. Tükel, “TOKİ ile protokol iptal edilmeli, söz konusu araziler için koruma amaçlı imar planı çıkartılmalıdır” dedi.

‘ÜNİVERSİTE ARAZİSİ KAMU YARARINA KULLANILMALI’

TOKİ’ye verilen 3 bin 685 dönümlük arazi birçok kuş türünün konaklama ve geçiş alanı. Göçmen kuşların Avrupa ve Kuzey Kutup rotaları üzerindeki en önemli dinlenme yerlerinden biri. Bölge botanik açıdan da çok zengin. İstanbul’un 7 önemli bitki alanı içinde yer alıyor. İstanbul Üniversitesi Veteriner Fakültesinin eğitim ve araştırma çiftliği de bu arazide yer alıyor.

Diğer yandan, aynı arazinin Küçükçekmece Gölü’nün Avcılar tarafında yer alan 600 dönümlük bölümünde 2009’dan beri arkeolojik kazılar sürüyor. Bathonea olarak adlandırılan yerleşmede yapılan kazılarda tarımın başladığı Neolitik dönemden Osmanlı dönemine kadar geniş bir zaman dilimini kapsayan arkeolojik buluntular elde edilmiş. Bunlar arasında Roma dönemi antik limanı, anıtsal yapı kalıntıları, kent surları, sarnıç, yer altı kanalları gibi mimari yapılar yer alıyor. 1. derece sit alanı olan bu bölgede inşaat yapılması yasak. Bu bölgeye komşu olan yaklaşık 2 bin dönümlük arazi ise 1. derece sit alanı iken, 2010 yılının temmuz ayında önce 3. derece sit alanına dönüştürülüyor, aynı yılın aralık ayında ise sit alanından çıkartılıyor. Sit alanından çıkartılmış olsa da, 1. derecede sit alanına komşuluğu nedeniyle bu bölgede de koruma ilkeleri gereği inşaat yapılmaması gerekiyor. Bu arazinin 3. köprü, ikinci havaalanı, Kanal İstanbul projeleri için rezerv yapı alanı olarak belirlenen bölge içinde yer alması, rant elde etmek isteyenlerin iştahını kabartıyor. “Eski Rektör Prof. Dr. Yunus Söylet’in imzasıyla hastane binalarının yapılması karşılığında TOKİ’ye verilen bu araziler kesinlikle yapılaşmaya açılmamalı” diyen Prof. Dr. Raşit Tükel, “Aksine, arkeolojik ve ekolojik olarak son derece değerli olan bu arazilerin korumaya alınması ve kamu yararına kullanılması gerekiyor” uyarısında bulundu.

SES: HEDEF 2017 DİYE KANDIRILDIK

Yetkili sendika olarak üniversite hastanesinin danışma kurulunda yer alan SES Aksaray Şube Başkanı Aydın Erol 2014 yılında Rektör Prof. Dr. Yunus Söylet’in hastanelerden sorumlu yardımcısı ile yaptıkları toplantıda konuşulanları Evrensel’e anlattı.

Kendilerine ‘TOKİ’nin bedelsiz olarak binaları yenileyeceği’ nin ifade edildiğini aktaran Erol, “İnşaatın maliyetinin 1 milyar doları bulacağı ifade ediliyordu. Üniversitenin bu maliyeti karşılaması mümkün değildi. İstanbul Tıp ve Cerrahpaşa Tıp’ın taşınması gündeme getirilmişti. TOKİ ile yapılan protokolde ‘yerinde yapılanma’ olacağı bilgisi bizimle paylaşıldı. Biz açıkçası olumsuz bir durum görememiştik. Yeni Çapa ve Cerrahpaşa Projesi’nde 2017’de temel atılacağı söylenerek oyalandık. Ek protokolü öğrendiğimizde tüm hastane çalışanları ve üniversite bileşenlerinin aldatıldığını anladık” dedi.

‘ÖZEL HASTANE DEĞİL ÜNİVERSİTEYİZ’

Medyada son dönemde sıkça dile gelen, Çapa ve Cerrahpaşa başta olmak üzere üniversite hastanelerinin iflas ettiği haberlerine de değinen Raşit Tükel, “Bu haberler Rektör Mahmut Ak’ın üniversitenin arazisini TOKİ’ye devrettiği protokolü çözümmüş gibi gösteriyor. Ancak Sağlık Bakanlığının üniversite hastanelerini zora sokması, üniversitelerin gidip arazisini TOKİ’ye vermesinin mazereti olamaz” diyerek üniversite hastanelerinin maddi zorluk içine girmelerinin nedeninin ülkemizde uygulanan sağlık politikaları olduğunu belirtti. Tükel, “Üniversite hastaneleri, özellikle de tanı ve tedavisi güç, karmaşık ve ağır hastalara yönelen bir sağlık hizmetinin verildiği, tıp ve uzmanlık eğitimi ve araştırmanın yapıldığı sağlık kurumlarıdır. Üniversite hastanelerinin performans sisteminin uygulamasıyla birlikte piyasa yönelimli hizmet anlayışıyla yönetilmeye başlanması, genel bütçeden desteğin kesilmesi, ciddi gelir kaybına uğramasının en önemli nedenlerinden biridir. Eğitim, araştırma ve hizmetin iç içe yürütüldüğü üniversite hastaneleri daha çok hastanın görülüp daha çok işlemin yapıldığı kâr getirici işletmeler olarak görülemez. Biz özel hastane değil üniversiteyiz” dedi.

MALİ ZORLUKLARIN NEDENİ SAĞLIK POLİTİKALARI

Tükel, üniversite hastanelerinin performans sistemiyle döner sermaye gelirlerine mahkum edildiğini belirterek üniversite hastanelerinde yaşanan mali zorlukların nedenlerini şöyle sıraladı: “Hastanelerde döner sermayenin en önemli gelir kaynağı Sosyal Güvenlik Kurumunun (SGK) hastaların tedavileri karşılığında yaptığı geri ödemelerdir. SGK’nin geri ödemelerinde temel aldığı SUT fiyatları 8 yıldır güncellenmiyor, dolayısıyla SGK, çoğu hasta için son başvuru noktası olan üniversite hastanelerine sağlık hizmeti üretme maliyetlerinin çok altındaki değerlerde geri ödeme yapıyor. Öte yandan tıp fakültelerinde personel harcamaları, işletme giderleri, yatırım, bakım ve onarım, araştırma giderleri gibi birçok kalem, devlet bütçesi yerine, tıp fakültelerinin döner sermayesinden karşılanıyor. Bu durumda üniversite hastanelerine mali darboğazdan çıkmaları için tek bir yol önerilmiş oluyor: Niteliği düşürerek çok sayıda hasta bakmaya, zor olmayan hastaları kısa süreli yatışlarla tedavi etmeye, basit ameliyatlardan çok sayıda yapmaya yönelin, eğitim ve araştırmayı geri plana itin; ancak o zaman kâr elde edebilir ve ayakta kalabilirsiniz. İşin can alıcı noktası ise şu: Bunları yaptığınızda artık üniversite hastanesi olmaktan çıkmış oluyorsunuz. Yapmadığınızda ise, karşımıza mal ve hizmet tedarikçilerine borçları giderek artan, ilaç ve malzeme alımlarında güçlük yaşayan, borç altındaki üniversite hastaneleri çıkıyor. Bu nedenlerle, performans sisteminin terk edilmesini, üniversite hastaneleri için kendi başlarına ayakta kalabilecekleri düzenlemelerin yapılmasını ve bu hastanelerin genel bütçeden desteklenmesini talep ediyoruz.”

‘GENEL BÜTÇEDEN ÖDENEK SAĞLANMALI’

Tükel döner sermaye borcu giderek artan üniversitelerden birinin de İstanbul Üniversitesi olduğunu, İstanbul Üniversitesi bünyesindeki 5 hastanenin borcunun 310 milyon TL’ye ulaştığını belirtti. Tükel, son olarak üniversite çalışanlarının talebiyle ilgili şu bilgileri verdi: “Performans sisteminin üniversite hastanelerinde uygulanmaya başlandığı 2011 yılından bu yana, İstanbul Tıp ve Cerrahpaşa Tıp Fakültelerinde öğretim üyelerinin yaklaşık dörtte biri üniversiteden ayrıldı. Ancak, yerleri boş kalmadı; ayrılan öğretim üyelerimiz tarafından yetiştirilen genç öğretim üyeleri bayrağı devraldılar. Başta tıp ve diş hekimliği fakülteleri olmak üzere tüm olumsuz koşullara rağmen üniversiteyi ayakta tutmak için canla başla çalışan ve bunu başarıyla gerçekleştiren üniversite çalışanlarının şu temel talebine kulak verilmesini istiyoruz: İstanbul Üniversitesi için genel bütçeden ödenek sağlanmalı, sağlık hizmeti ve eğitimin niteliğini düşüren, çalışanların can güvenliğini tehdit eden harap durumdaki hastane binaları devlet tarafından bir an önce yerinde yapılanmalıdır.”