İnsanlar başını soktuğu evi sorgulamalı!

Türkiye İMSAD Yönetim Kurulu Başkanı Ferdi Erdoğan, " Vatandaşımız yaşadığı binada kullanılan inşaat malzemesini ve bunların uygulanmasını mutlaka sorgulamalı. İnsanlarımız, buzdolabının, çamaşır makinesinin harcadığı enerjiyi, otomobilinin yakıt tüketimini sorgularken; başını soktuğu evin kendisine nasıl bir konfor, yaşam ve hava kalitesi sunduğuna, enerji-su tasarrufu ve atık yönetimi sağladığına aynı duyarlılıkla yaklaşmıyor" ifadelerini kullandı.

Türkiye İMSAD Yönetim Kurulu Başkanı Ferdi Erdoğan, 2020 yılına ilişkin önemli değerlendirmelerde bulundu. 

İşte Erdoğan'ın açıklamaları: 

Uzun yıllar boyunca Türkiye ekonomisi yüzde 5 ve üstünde büyürse inşaat sektörü daha fazla bir büyüme gösterirdi. Fakat 2014 yılından itibaren, bilinen bu ezber bozuldu. Türkiye ekonomisi ile inşaat sektörü yüzde 4-5 bandına takıldı. 2018’de ise inşaat sektörü 1,9 küçülürken, Türkiye ekonomisi yüzde 2,6 büyüdü. 2018 yılında 85 milyar dolar olan inşaat malzemesinin iç pazar büyüklüğünün 2019’da 70-75 milyar dolar bandında olmasını bekliyoruz. Yani tekrar 2011’deki inşaat malzemeleri sanayisi büyüklüğüne döndük. İhracat için de aynı durum söz konusu olup, hem 2011 hem de 2018 Ekim-2019 Ekim aralığında yıllık olarak 21,6 milyar dolara ulaştığını görüyoruz. Baktığımızda küçülüyoruz, ama 8-9 yıl öncesi büyüklük kadarız diyebiliriz. Bu tablodan memnun olmamız lazım, ancak 2011’de nüfus 73 milyondu, 2018’de 82 milyon oldu. Nüfus 10 milyon artmış durumda. Sadece Marmara Bölgesi nüfusu 4 milyon artmış. Hem konut hem de sosyal ihtiyaçlar fazlalaşmış… Aynı ekonomik büyüklüğü daha fazla insanın paylaşması ülkemizi sadece daha fazla fakirleştirecektir. Büyümenin kaynağını üretemezsek, geleceğimizi borçlanarak ihtiyaçları karşılamak zorunda kalırız. Tasarruf ise, ülke olarak beceremesek de her alanda kaçınılmazdır. 2011’de istihdam gücü 25 milyondu, 2018’de ise 32 milyon oldu. 7 milyonluk bir artış söz konusu. Yani neredeyse her yıl 1 milyon kişi istihdama katılmış. 2011’de işsizlik 2,5 milyon iken, 2018’de 4,5 milyona yükseldi. İşsizlik de 2 milyon arttı. 2010’da kentleşme oranı yüzde 75’ti. Altyapı, üstyapı, sosyal yapı yatırımları dünyadaki gibi ülkemizde de devam etti ve 2018’de kentleşme oranı yüzde 80 oldu. 2023’te kentleşme oranının yüzde 85 olacağı öngörülüyor. 2030 yılında dünyada, her birinde 10 milyondan fazla kişinin yaşayacağı 41 mega şehir olacak. 2050’de şehir merkezleri fazladan 2,5 milyar insan barındıracak. Zaten istihdamın sağlanması, nüfusun, kentleşmenin yönetilmesi için ekonomik olarak tekrar 2011’e dönmemiz ülkeyi büyütmez, küçültür. 2018 tecrübesi de gösterdi ki, yüzde 2,6 büyüme Türkiye’ye yetmedi. Önümüzdeki 3 yıla bakarsak, gelişmiş ülkeler yüzde 2-3 bandında, gelişmekte olan ülkeler de yüzde 4-5 bandında büyüyecek. Biz gelişmekte olan bir ülkeyiz. Rekabet edeceksek yüzde 4-5’in üzerinde büyümemiz gerekir. Gelişmekte olan rakiplerimizin yüzde 4-5 büyüme hedefi varken yüzde 2-3 büyümemiz, bizi sadece geriye götürür.

İNŞAAT MALZEMELERİ SEKTÖRÜ YÜZDE 2.5-3 ARASINDA BÜYÜYECEK

İnşaat malzemeleri sanayisi gerek toplam üretim, dış ticaret ve istihdamdaki payı, gerekse diğer sektörlerle yakın ilişkisi sebebiyle ülkemiz için stratejik önem arz eden sektörlerden biri. İnşaat sektöründeki gelişmeler, yan ve alt sektörlerle birlikte geniş bir ekonomik ve sosyal alanı doğrudan etkiliyor. İnşaat malzemesi üretiminde dünyanın en büyük 5 ülkesinden biriyiz. Küresel Rekabet Endeksi’nde yer alan 140 ülkenin 115’ine ihracat gerçekleştiriyoruz. Almanya, İngiltere, ABD’nin yanı sıra Orta Doğu’da İsrail ve Irak en önemli pazarlarımız. Bu ülkelerle birlikte Çin, Romanya, Fransa, Yemen ve İtalya, 2018 yılında en çok ihracat yaptığımız ilk 10 ülkeyi oluşturuyor. Dış pazarda ‘Türk Malı’ inşaat malzemelerine çok güveniliyor. Türkiye inşaat malzemeleri sanayicileri olarak, Batı’nın standartlarıyla üretip Doğu’nun fiyatlarıyla rekabet ediyoruz.2014’te 23,1 milyar dolara kadar yükselen ihracatımız, 2015’te 18,6 milyar dolara geriledi. 2016’da 16,8 milyar dolara kadar düştü. 2017 yılında ihracatımız yüzde 9,6 artışla 18,4 milyar dolara ulaştı. 2018’de ise ihracat artışı hızlandı ve yüzde 17’lik bir artış ile inşaat malzemesi sanayi ihracatımız 21,5 milyar dolar oldu. Böylece Türkiye’nin toplam ihracatı içinde inşaat malzemeleri sektörünün payı yüzde 12,7’ye ulaştı. Ülkemizin inşaat malzemelerinin kalite açısından dünya çapında bilinir ve güvenilir bir konumda olması, bizi küresel ticarette emin adımlarla ilerlemeye teşvik ediyor. Dış ticaret rakamlarına baktığımızda da bu tezin, istatistiklerle doğrulandığını görüyoruz. İstatistikler bize küresel anlamda bir zoru daha başardığımızı gösteriyor. 5 yıl önce 23 milyar dolarlık ihracata ulaşmayı başarmış bir sektör olarak, şimdi tekrar 21,6 milyar dolarlık ihracat seviyesini yakalamış durumdayız. 2020’de inşaat malzemesi sanayicileri olarak 24-25 milyar dolar seviyesine ulaşacağımıza inanıyoruz. Ayrıca inşaat sektörünün 2019 yılında yaşanan küçülmenin ardından 2020 yılında yeniden hareketleneceğini, inşaat malzemeleri sektörünün de yüzde 2.5-3 arasında büyüyeceğini öngörüyoruz.

KAYNAKLARIN RASYONEL YÖNETİLMESİ HERKESİN SORUMLULUĞU

Günümüzde toplumumuzun, artan nüfus ve gelişen sanayinin gereği olan çağdaş standartlara uygun altyapı ve konutlara sahip, depreme karşı güvenli, çevreyle barışık yerleşkelerde yaşamasını sağlamak kamunun da öncelikli hedefi haline geldi. Kentleşmeyle birlikte ihtiyaçların artması sonucu, kaynakların rasyonel yönetilmesi sadece STK’ların bir sosyal sorumluluk projesi değil, insanların kanuni zorunluluk ve mesuliyeti olacaktır. Enerjinin yüzde 80’i, atıkların yüzde 75’i kentlerde yönetilecektir. Başta depremle direkt bağlantılı su yalıtımı ve enerji verimliliği için şart olan ısı yalıtımı olmak üzere, yangın, ses ve tesisat yalıtımı ülkelerin “-mış gibi yaparak” erteleyeceği bir konu değil, ülkelerin geleceklerine en büyük borcudur. Binaların, konutların, işyeri ve fabrikaların; bir beyaz eşya seçiminde gösterilen hassasiyetin daha fazlasını hak ettiği bir sorumluluktur.

İNSANLAR, BAŞINI SOKTUĞU EVİ SORGULAMALI

Vatandaşımız yaşadığı binada kullanılan inşaat malzemesini ve bunların uygulanmasını mutlaka sorgulamalı. İnsanlarımız, buzdolabının, çamaşır makinesinin harcadığı enerjiyi, otomobilinin yakıt tüketimini sorgularken; başını soktuğu evin kendisine nasıl bir konfor, yaşam ve hava kalitesi sunduğuna, enerji-su tasarrufu ve atık yönetimi sağladığına aynı duyarlılıkla yaklaşmıyor. Sorgulamaya en azından kentsel dönüşüm sürecinde yenilenen binalarla başlayabiliriz. Bu binaların gerçekten ne kadar dönüştüğünün kullanıcılar tarafından takip edilmesi gerekir. Binaların Enerji Kimlik Belgeleri var mı? Alan dönüşümü yapıldıysa, öncesinde ve sonrasında sera gazı salınımı ne oldu? Ortam hava kalitesi nedir? Ses kirliliği var mı? Su tasarrufu nasıl? Yani konforun basit bileşenleri, tüm insanlarımız için temel ihtiyaçlardır. Dolayısıyla lüks ile konfor birbiriyle karıştırılmamalı. Kentsel dönüşüm sürecinde yeni bina inşa eden müteahhitler, ustalar sertifikalı mı? Kullanılan malzemelerin ne kadarı belgeli? Sonuçta, buzdolabındaki domates ve salatalığın konforu kadar kendi konforumuzu düşünmediğimiz, çamaşırlarımızı yıkarken tüketeceğimiz enerji ve su kadar konutta sağlanabilecek tasarrufu merak etmediğimiz, saçımızı kesen berberin sertifikası kadar evimizi yapan müteahhit ve ustaların sertifikalarını sorgulamadığımız müddetçe, başımızı soktuğumuz konutlar birer dayanaksız tüketim ürünü gibi olmaya devam edecektir. Yönetmelikler tam anlamıyla uygulanmaya başladığında ve denetim mekanizmaları etkili şekilde devreye girdiğinde tüm yeni uygulamaların; vatandaşa, sektöre ve ülkemiz ekonomisine büyük katkısı olacaktır.