Erdoğan'dan teklif! Boğaz Yasası yeniden çıkartılmalı!
Son dönemde artan yapılaşmaya tepki gösteren Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Boğaz Köprüsü etrafındaki çirkin yapılar için anayasa oluşturmayı teklif etti...
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Cumhurbaşkanı Külliyesi'nde düzenlenen Şehircilik Şurası'nda konuştu. Erdoğan, İstanbul Boğazı çevresindeki yapılaşmaya tepki göstererek, "İstanbul Boğazı’nın durumu ortada. 7 katlı binalar var. Kararlı bir duruş sergilenmediği için böyle. Boğaz yasası yeniden çıkartılmalı" dedi.
Erdoğan'ın konuşmasından satır başları şöyle:
Toplumdan uzak, tek başına yaşamak insan fıtratına aykırıdır. Şehirler işte bu fıtri ihtiyaçtan doğmuştur. Medeniyet kavramının insanların bir arada yaşadıkları şehirleri de ifade eden geniş bir anlamı vardır. Batı medeniyeti sahip olduğu devasa üretim kapasitesine rağmen insanların mutluluğuna aynı ölçüde katkıda bulunamıyor. İbn-i Haldun’a göre şehirlerin bir ruhu vardır ve insanlar zamanla yaşadıkları şehrin ruhuyla şekillenir.
Ecdadımızın 3 kıtaya yayılan o görkemli mirasına sahibiz. Yaşadığımız şehircilik facialarının sebebini de çok iyi tespit etmeliyiz. Her alanda olduğu gibi şehircilik alanında da geçmişimizden dersler alarak hataların tekerrürünü önlemek zorundayız. Türkiye tarihinin en kapsamlı, sosyal yönü en güçlü şehirleşme hamlesini bu dönemde gerçekleştirdik.
Dünyanın dört bir yanında hemen tüm önemli şehirleri ziyaret etme imkanı buldum diyebiliriz. Her şeyden önce şehirleşme alanında yaşadığımız sorunlar bize mahsus değildir.
Bugün dünyada nüfusu 10 milyonun üzerinde 34 şehir mevcuttur ve yenileri de hızla gelmektedir. Nüfusun kır ve kent dağılımı da hızla bozulmakta ve insanlar şehirlere adeta yığılmaktadır. Ülkemize baktığımızda 1950’de ülkemizin sadece yüzde 25’i şehirlerde yaşarken bugün bu oran yüzde 90’ı aşmıştır. Bizim şehirlerimiz toplumumuzda var olan çeşitliliği, farklılığı bir arada yansıtabilme özelliğine sahiptir. Asıl olan budur.
Maalesef yine 1940’lardan itibaren çarpık yapılaşmanın, gecekondulaşmanın yanı sıra aynı çirkin, kişiliksiz projenin yüzlerce, binlerce uygulaması olan apartmanlar ortaya çıkmıştır. İnsanların sadece başlarını sokabilmek için yaptığı bu uygulama artık son bulmalıdır diye düşünüyorum. Ben dikey mimariden değil yatay mimariden yanayım. İnsan toprağa yakın yaşamalıdır. Dikey mimariden amaç nedir? Az topraktan çok para kazanmak. TOKİ binaları başta olmak üzere artık ülkemizde tarihimize, bölgelerimizin karakterislik özelliklerine göre binalar inşa etme dönemi gelmiştir, geçiyor. Bu facialara bakanlık olarak, belediyeler olarak iş birliği halinde izin vermemeliyiz. Hep birlikte buna karşı set oluşturmalıyız.
Şehirlerimiz kentsel dönüşüm projeleriyle gecekondulardan kurtarılırken şahsiyetsiz mimari ekollere de teslim edilmemelidir. En büyük kazancımız insan öncelikli yaşanabilir şehirler kurmak olduğunu kabul ederek yolumuza devam etmeliyiz.
ABD’de Manhattan’ı düşünün. Devasa binaların içine girdiğinizdeki ruhsuzluğu düşünün. Çıkarsınız odanıza karşınızda bir beton yığınını görürsünüz. Yeşili filan görmek mümkün değil. Rüzgarın estirdiği rüzgarlar arasında yaşamak zorunda kalırsınız.
Ülkemizde tarihi dokunuşu muhafaza eden şehirlere baktığınızda şunları görürüz. Bunlar köyden kente göçün patladığı ikinci dünya savaşı yıllarında sahip oldukları belediye başkanlarını görürüz. Vizyoner bir bakış açısıyla gelişmeleri doğru değerlendirmeleridir.
Rahmetli Turgut Cansever hocamız, “Şehir insanı terbiye ettiği gibi, kötü şehir de insanı ahlaksızlaştırır” diyordu.
Kot olayı denilen bir şey var. İnanılmaz yolsuzluklar yapıyorlar. Kotu denizden alma anlayışını getirmemiz gerekiyor. 2,3 kat yerine 5,6 kat bina çıkıyor. Bodrum diyorsun, adam bodrum değil zemin yapıyor. Bu konularda belediyelerimizin hassas davranması gerek. Bodrum denilen yer güneş görmeyen yerdir. Bodrumu zemine dönüştüren yer bence ihanet içindedir. Bodrumu kazanmak istiyorum derken şehre ihanet ediyorsun ihanet.
İstanbul Boğazı’nın durumu ortada. 7 katlı binalar var. Kararlı bir duruş sergilenmediği için böyle. Boğaz yasası yeniden çıkartılmalı. İnşaatların Boğaz’da yapılmasından da yanayım. Çirkin yapılan yıkılsın ama bu işin adeta bir anayasası olsun. Bu adımı da atmamız lazım.
Erdoğan'ın konuşmasından satır başları şöyle:
Toplumdan uzak, tek başına yaşamak insan fıtratına aykırıdır. Şehirler işte bu fıtri ihtiyaçtan doğmuştur. Medeniyet kavramının insanların bir arada yaşadıkları şehirleri de ifade eden geniş bir anlamı vardır. Batı medeniyeti sahip olduğu devasa üretim kapasitesine rağmen insanların mutluluğuna aynı ölçüde katkıda bulunamıyor. İbn-i Haldun’a göre şehirlerin bir ruhu vardır ve insanlar zamanla yaşadıkları şehrin ruhuyla şekillenir.
Ecdadımızın 3 kıtaya yayılan o görkemli mirasına sahibiz. Yaşadığımız şehircilik facialarının sebebini de çok iyi tespit etmeliyiz. Her alanda olduğu gibi şehircilik alanında da geçmişimizden dersler alarak hataların tekerrürünü önlemek zorundayız. Türkiye tarihinin en kapsamlı, sosyal yönü en güçlü şehirleşme hamlesini bu dönemde gerçekleştirdik.
Dünyanın dört bir yanında hemen tüm önemli şehirleri ziyaret etme imkanı buldum diyebiliriz. Her şeyden önce şehirleşme alanında yaşadığımız sorunlar bize mahsus değildir.
Bugün dünyada nüfusu 10 milyonun üzerinde 34 şehir mevcuttur ve yenileri de hızla gelmektedir. Nüfusun kır ve kent dağılımı da hızla bozulmakta ve insanlar şehirlere adeta yığılmaktadır. Ülkemize baktığımızda 1950’de ülkemizin sadece yüzde 25’i şehirlerde yaşarken bugün bu oran yüzde 90’ı aşmıştır. Bizim şehirlerimiz toplumumuzda var olan çeşitliliği, farklılığı bir arada yansıtabilme özelliğine sahiptir. Asıl olan budur.
Maalesef yine 1940’lardan itibaren çarpık yapılaşmanın, gecekondulaşmanın yanı sıra aynı çirkin, kişiliksiz projenin yüzlerce, binlerce uygulaması olan apartmanlar ortaya çıkmıştır. İnsanların sadece başlarını sokabilmek için yaptığı bu uygulama artık son bulmalıdır diye düşünüyorum. Ben dikey mimariden değil yatay mimariden yanayım. İnsan toprağa yakın yaşamalıdır. Dikey mimariden amaç nedir? Az topraktan çok para kazanmak. TOKİ binaları başta olmak üzere artık ülkemizde tarihimize, bölgelerimizin karakterislik özelliklerine göre binalar inşa etme dönemi gelmiştir, geçiyor. Bu facialara bakanlık olarak, belediyeler olarak iş birliği halinde izin vermemeliyiz. Hep birlikte buna karşı set oluşturmalıyız.
Şehirlerimiz kentsel dönüşüm projeleriyle gecekondulardan kurtarılırken şahsiyetsiz mimari ekollere de teslim edilmemelidir. En büyük kazancımız insan öncelikli yaşanabilir şehirler kurmak olduğunu kabul ederek yolumuza devam etmeliyiz.
ABD’de Manhattan’ı düşünün. Devasa binaların içine girdiğinizdeki ruhsuzluğu düşünün. Çıkarsınız odanıza karşınızda bir beton yığınını görürsünüz. Yeşili filan görmek mümkün değil. Rüzgarın estirdiği rüzgarlar arasında yaşamak zorunda kalırsınız.
Ülkemizde tarihi dokunuşu muhafaza eden şehirlere baktığınızda şunları görürüz. Bunlar köyden kente göçün patladığı ikinci dünya savaşı yıllarında sahip oldukları belediye başkanlarını görürüz. Vizyoner bir bakış açısıyla gelişmeleri doğru değerlendirmeleridir.
Rahmetli Turgut Cansever hocamız, “Şehir insanı terbiye ettiği gibi, kötü şehir de insanı ahlaksızlaştırır” diyordu.
Kot olayı denilen bir şey var. İnanılmaz yolsuzluklar yapıyorlar. Kotu denizden alma anlayışını getirmemiz gerekiyor. 2,3 kat yerine 5,6 kat bina çıkıyor. Bodrum diyorsun, adam bodrum değil zemin yapıyor. Bu konularda belediyelerimizin hassas davranması gerek. Bodrum denilen yer güneş görmeyen yerdir. Bodrumu zemine dönüştüren yer bence ihanet içindedir. Bodrumu kazanmak istiyorum derken şehre ihanet ediyorsun ihanet.
İstanbul Boğazı’nın durumu ortada. 7 katlı binalar var. Kararlı bir duruş sergilenmediği için böyle. Boğaz yasası yeniden çıkartılmalı. İnşaatların Boğaz’da yapılmasından da yanayım. Çirkin yapılan yıkılsın ama bu işin adeta bir anayasası olsun. Bu adımı da atmamız lazım.