ABD-İngiltere-Türkiye hattında paylaşılamayan daire!

İstanbul Beyoğlu’nda yaşayan Sirvant Markoviç 1990’da, eşi ise 1997’de öldü. Sahipsiz kalan 1 milyon TL’lik daireleri ise ortalığı fena karıştırdı.

İstanbul Beyoğlu’nda, Gümüşsuyu Caddesi Sağlık Apartmanı’ndaki daireyi 1971 yılında satın alan Macar asıllı Yanoş Markoviç, uzun yıllar Türkiye’de ticaretle uğraştı. Ermeni asıllı eşi Sirvant Markoviç’i 1990’da kaybeden Yanoş Markoviç, 1997’de öldü. Çocukları bulunmayan ailenin dairesi atıl hale geldi ve sahipsiz kaldı. Gümüşsuyu Muhtarı Çiğdem Nalbantoğlu, mahallelinin şikâyeti üzerine Beyoğlu Kaymakamlığı’na başvurdu. Kaymakamlığın sözlü oluru ile daire muhtarlık olarak kullanılmaya başlandı.


Habertürk'ten Güngör Karakuş'un haberine göre, 2013 yılında gayrimüslimlerin mallarıyla ilgili hukuki işlem yürüten bir emlak firması, Sirvant Markoviç’in ilk eşinden olan kızının ABD’de yaşadığını öğrenince harekete geçti. ABD’ye giden şirket yetkilileri, Markoviç’in kızı Alice Boronkay ile görüşerek, Gümüşsuyu’ndaki daire hakkında bilgi verdi.

Boronkay’dan vekâlet alan şirket yetkilileri, İstanbul 5. Sulh Ceza Mahkemesi’ne mirasçılık belgesi istemiyle dava açtı. Mahkeme miras hakkının tamamını Boronkay’a bıraktı. Emlak şirketi, daireyi Boronkay’dan satın alıp farklı bir isme sattı. Alice Boronkay, 2001 yılından beri daireyi Gümüşsuyu Mahalle Muhtarlığı olarak kullanan Çiğdem Nalbantoğlu ve Beyoğlu Kaymakamlığı hakkında “haksız işgal” davası açtı.

Boronkay, son 5 yıl için Nalbantoğlu’ndan geriye dönük 90 bin TL kira bedeli istedi. Dava dilekçesinde, “Çiğdem Nalbantoğlu kötü niyetlidir. Yıllardır muhtarlık binası olarak kullandığı taşınmazın kime ait olduğunu bilmemesi hayatın doğal akışına aykırıdır” denildi.

‘İŞGALİ ÖNLEMEK İÇİN MUHTARLIK YAPTIK’

Çiğdem Nalbantoğlu ise avukatı aracılığıyla İstanbul 18. Asliye Hukuk Mahkemesi’ne sunduğu dilekçede şunları kaydetti: “Mahalle sakinleri Gümüşsuyu Muhtarlığı’na başvurarak taşınmazın kapısının kırık ve açık olduğunu, kimliği bilinmeyen kişilerce işgal edilmeye çalışıldığını anlattı. Bunun üzerine durumu bildirdiğimiz kaymakamlığın sözlü önerisiyle, işgali önlemek için harabe halde olan taşınmazı çok yüksek bir bedel ödeyerek onarttık. Bina, kamu hizmeti vermek için kullanılmıştır. Sahibi bulunsaydı, boşaltılıp teslim edilecekti. Ancak kimseye ulaşılamamıştır. Davacının 10 yıl sonra ortaya çıkarak ihtarda bulunmadan bedel istemesi, iyi niyetten uzaktır.”

Halen dairede muhtarlık faaliyetlerini sürdüren Nalbantoğlu, mirasta dörtte bir oranında hakkı bulunan Yanoş Markoviç’in kız kardeşi Paula Sachs’a ulaşabilmek için harekete geçti. Nalbantoğlu, İngiltere’deki Türk Büyükelçiliği’ne yazı göndererek Sachs’a ulaşılmasını istedi.

Gayrimüslimlerin mallarıyla ilgili birçok davaya bakan Avukat Sebu Aslangil, bu malların bazı emlak şirketlerince ranta dönüştürüldüğünü belirterek şunları söyledi: “Özellikle Beyoğlu bölgesinde, 1964 yıllarında Rum asıllı vatandaşların göç etmesiyle birçok gayrimenkul sahipsiz kaldı. Kimilerine el konuldu. Bazı taşınmazlar, hile yoluyla Türkiye’de yaşayanlar tarafından alındı. Türkiye’de taşınmazı olan çoğu gayrimüslim, bir şey elde edemeyeceklerini düşünerek dava açmıyor. Bazı gayrimenkul şirketleri de bunu fırsat bilip ranta dönüştürüyor. Sahipsiz kalan gayrimenkulleri tespit edip dünyanın neresinde olursa olsun sahiplerini buluyorlar. Bu durum hak sahibine fayda sağlamıyor.”